Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Boğaziçi'nde Tarih

Samiha Ayverdi

En Eski Boğaziçi'nde Tarih Sözleri ve Alıntıları

En Eski Boğaziçi'nde Tarih sözleri ve alıntılarını, en eski Boğaziçi'nde Tarih kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Eski ve eskilik damgası taşıyan her şey ölmeye mahkûmdur."
Günümüz İslam cemaatinin büyük bir kısmında klasik çağlarımızın haşmetli günlerini bulamamaktan ileri gelen bir zamâne husumeti vardır. Zamanın aktüalitesine girmektense "zamana doğmak"tansa kendi muhayyel dünyalarında kalmayı tercih ediyor Müslümanlar. Eski ve eskilik damgası taşıyan her şey ölmeye mahkûmdur. Ya ölmüş ya ölecektir. Ölen de dirilemeyeceğine göre bu dağılıp çürüyen bünyeyi yeni bir kalıbın içine dökmek, bir yeni nizamla yeni baştan inşa etmek gerek. Tıpkı durmaksızın kendi kendini yenileyen tabiat gibi bir yeniden doğuşu beklemek ve hazırlamak lâzım.
VAKIFLAR Gerçek olan şu ki cemiyet, parası olup da vakfı olmayanı hor görüp küçümseyecek bir kanâata vâsıl olmuş bulunduğundan hayır ve yardım geleneği kütlenin iliğine kemiğine işlemiş ve sosyal tabiat hâlini almış bulunuyordu. Bu müesseseler arasında, irfâna susamış mürüvvetli ellerin tesis ettiği kütüphâneler, medreseler, sıbyan mektepleri, dârülhadis, dârülkurrâ, dârülmesnevî gibi kültür ocakları, sivil ve askerî mîmârî olarak evler, konaklar, saraylar, kasırlar, kışlalar, tophâneler, sahilsaraylar, bahçeler, iktisâdî müesseseler olarak çarşılar, bedestenler, arastalar, hanlar, kapanlar, dükkanlar, loncalar, darphâneler, dinî müesseseler olarak câmiler, mescitler, tekkeler, namazgâhlar, sosyal müesseseler olarak dârüşşifâlar, hastaneler, dârülacezeler, kõr evleri, cüzzamlılar yurdu, imâretler, aşhaneler, fodlahâneler, çocuk emzirme yurtları, spor tesisleri olarak pehlivan ve kemankeş tekkeleri, ok meydanları, spor âbideleri, zorhâneler, su mîmârîsi olarak çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, su terazileri, su yolları, kemerler, bentler, hamamlar, kaplıcalar zikredilebilir. Nihayet, hayvan bakımhâneleri, kuş evleri, kedi, köpek gibi ehlî hayvan hastahâneleri de vakıf ve tesis an'anesi içinde yer almış müesseselerdendi. Hatıra gelen ve gelmeyen bu çeşit hayır ve yardım tesisleri arasında, eşya ve nakit de geniş bir kol teşkil etmiştir. Zengin veya orta halliden aşağı olanlara dahi bir câmiye, bir mektebe vakfedeceği şal, şamdan, kandil veya Kur'an gibi dişten tırnaktan arttırılmış veya sandıktan sepetten çıkarılmış eşya bağış zevkini tattırırdı. Boğaziçinde Tarih Sâmihâ Ayverdi Sayfa 32 - 33
Reklam
Askerle beraber yaya olarak, geçit vermez, at sürülmez dağları aşarak göze aldığı Trabzon seferinin en meşakkatli bir anında, Uzun Hasan'ın annesi Sare Hatun: "Padişahını bir kaleye bu zahmet değer mi?" deyince padişah: "Vâlide, kastım kale fetheylemek değil, elimdeki seyf-i şeriatın hakkım ver-mektir," karşılığında bulunmuştu. Büyük hükümdarların "seyf-i şerlat" dediği, prensip ·adına girişilmiş savaş demekti.
Avrupa, fetihten bu yana, Bizans'ın tabutu arkasından belki de kıyamete kadar mersiye okumakta devam edip duracaktı. Yeryüzünde, Şarki Roma imparatorluğu'na siyasi ve hatta etnik bir nispet ve veraset iddia edecek namzet bir topluluk olmamakla beraber, bin yıl salibe hizmet etmiş bir ölü imparatorluk vardı. İşte onun mumyasını yaşatmayı imanının icabı sayan haçlı dünya elbet susmayacaktı. Nitekim susmadı da.
Uzun, çetin, ezici bir muhasara Ve muharebeden sonra nihayet Bizans'ı alem haritasından silen Fatih Sultan Mehmed, yelkene hükmeden rüzgar gibi, kuruluşundan bu yana, devlet gemisini ufuktan ufuğa koşturan iman gücüne sığınmak, yorgun başını bir manevi huzur içinde dinlendirmek iştiyakına düştü. Bu yüzden de hocası Ak Şeyh'ten halvet ve riyazet
Bir cami yapınak isteyen hayır sahibi, toprağa ağaç diker gibi, binasını tek başına yalnız ve garip bırakmazdı. öyle ki yaptırdığı ibadethaneye sosyal ihtiyaçları karşılayacak canlı bir uzviyet karakteri vererek, onu medresesi, ima-reti, mektebi, hamamı ve tabhanesi ile bütünler, böylece de semtin veya mahallenin cismine can verirdi.
Reklam
Bu müesseseler arasında, irfAna susamış mtlrüvvetli ellerin tesis ettiği kütüphaneler, medreseler, sıbyan mektepleri, darülhadis, darülkurra, darülmesnevi gibi kültür ocakları; sivil ve askeri mimari olarak evler, konaklar, saraylar, kasırlar, kışlalar, tophaneler, sahilsaraylar, bahçeler; iktisadi müesseseler olarak çarşılar, bedestenler. arastalar, hanlar, kapanlar, düklanlar, loncalar, darphaneler; dini müessese olarak camiler, mescitler, tekkeler. namazgahlar; sosyal müesseseler olarak daruşşifalar, hastahaneler, darülacezeler, kör evleri, cüzzamlılar yurdu, imaretler, aşhlneler, fodlahameler, çocuk emzirme yurtları; spor tesisleri olarak pehlivan ve kemankeş tekkeleri, ok meydanları, spor Abideleri, zorhaneler; su mimarisi olarak çeşmeler, sebiller, selsebiller, şadırvanlar. su teraizileri, su yolları, kemerler, bentler. hamamlar, kaplıcalar zikredilebilir.
İstanbul ağacının ince bir kolu, nârin bir sürgünü olan Boğaziçi dalının beş asırdır eteğimize düşen târihî bereketi ile ebedî mahsulünden, tatlı-acı bir tadımlık lezzet bulup, bu çeşniyi de geçmişin bir armağanı olarak geleceğe bırakabilmek, bizim için ödenmez bir borcun ve mes'ut bir vazîfenin ta kendisidir.
Sayfa 7
Biz, bir târih, bir an'ane, bir görüş, bir nizam, bir üslûp, bir medeniyet kaybettik.
Firdevsi ve Homeros milletlerinin geçmişinden kalan bakiye ve tortuyu, zaman harmanından destan rüzgarıyla savura toplaya, İran'a ve Yunan'a kıyametlik bir ömür sağladılar. Bir bakıma destan devri geçmiş olabilir. Ama ölüm-kalım anlarında kütlelere can bağışlayan iman devri, kıyamete kadar insan oğlunun salınıp gezeceği bir meydan olarak sahibini beklemektedir.
Reklam
Bizans imparatorlarının nazarları, hiçbir zaman şehrin surlarını delip Boğaziçi'ne işleyememiştir.
lkinci Sultan Mahmud zamanında İngilizler padişaha buharlı bir gemi hediye etmişlerdi. Tair-i Bahri ismi verilen bu tekneye tayin edilen süvari kaptanlık vazifesini kabul etmemiş: "Ben arabacı değilim, gemiciyim. Böyle makine ile yürüyen gemiye süvari olamam!" deyip istifa etmişti.
49 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.