Can Kırıkları kitaplarını, Can Kırıkları sözleri ve alıntılarını, Can Kırıkları yazarlarını, Can Kırıkları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
…evim kumdan kaleymişçesine hoyrat bir elin darbesiyle yıkıldığında, güzelim sahilim için de “Oralar artık sizin değil” denildiğinde kalakaldım. Hazırlıksızdım. İnsan yok oluşa nasıl hazırlayabilir kendini?
“Sadece kendimi var etmek istedim her şeyimle. Hepsi bu. Kimsenin bana saldırmasına gerek yok aslında. Kendi olma mücadelesi yeterince büyük bir ceza.”
Söylesene, neden kırlarda değilim, neden neşeyle koşmuyorum, üzerimde tül gibi incecik bir elbise. Yabani çiçekler, usul usul akan bir dere, baharın, tazenin kokusu, aşk… Hepsi de bana çok fazla uzak.
Kendi ülkemde bir acının yabancısıyım. Bu öyle insanın kendini karşısındakinin yerine koyup da anlayacağı, içinde hissedeceği cinsten bir şey değil. Elin İsviçrelisi onca deneyimiyle o an buralara benden çok daha ait.
Kendi korkumu hatırladıkça yüzüm kızarıyor utançtan. Oysa ölümüne gerçekti benimki de. Yine de burada, tüm korkuların korkulduğu ve artık korkulacak hiçbir şeyin kalmadığı bu yerde, insanları taşlaşmış, taşları tozlaşmış bu yerde benim yaşadıklarım nasıl da önemsiz ve şımarıkça kalıyor.
Kesif bir koku var ortalıkta, ölümün kokusu.
……
Thomas yanıma geldiğinde kahredici bir kanıksamışlıkla “Tak maskeni” diye sesleniyor. Gözlerimin sorduğu soruyu yanıtlıyor. “Her yerde böyle kokar.”
Hala bir neden bulmaya çalışmam ne kadar saçma. Hangi gerekçe bir anda silinen yaşanılan, insan olma vasfının elden alını şını haklı çıkarabilir? Herkes kadar sıradan bir yaşamı olan ve o yaşamın kabuğu içinde sıradışı bir mutluluğu barındıran benim, şu anda dönüştüğüm zoraki mülteci halime nasıl bir açıklama bulunabilir?
Can KırıklarıKarin Karakaşlı · Doğan Kitap · 2002235 okunma
Bir gün evdeki o küçük tuvaleti özleyeceğim aklıma bile gelmezdi. Tıkıldığımız bu açık hava hapishanesinde işemek için çekilebilecek bir köşe yok. Herkes her şeyi herkesin gözü önün de yapmak zorunda. Çünkü ortalık göz alabildiğine insan kaynıyor.
Bir Çingene'yi aşağılayamazsınız. Kahkahalarla güler hakaretlerinize. Onun olan hiçbir şeyi elinden alamayacağınızı bilir. Ağzında mızıka, elinde gonca güller, cebinde iskambil kağıtlarıyla karavanların derinliklerine dalar. Siz dışarda kalırsınız.
Çingene her gittiği yere yuvasını da taşır. Müziğin, çiçeğin ve umudun olduğu her toprakta yaşar bu bilge göçebe. Köksüzlüğünden beslenir, o her yerin insanıdır, hiç bir yere ait olmadan.