Açlığın, sefaletin, umutsuzluğun bir insana neler yaptırabildiğini ve bunun insanı nasıl bir psikolojiye sürüklediğini merak ediyorsanız doğru kitaptasınız.
Tarihe dans vebası diye geçmiş gerçek bir olayın Jean Teule kara mizahı ile kurgulanıp bizlere ulaştığı bir eser.
1518 yılında görülen, toplumsal histeri vakalarından birinin hikayesi anlatılıyor. Strasbourg’da açlık, kıtlık, inanılmaz yamyamlık örnekleri baş göstermişken yöneticiler çare bulmak için uğraşıyor. Bu tepedekilerin çare arayışı sırasında birde etrafta dolaşan Türk akını haberleri var. Türklerin halkta oluşturduğu korku inanılmazdı gerçekten, çok yanlış izlenimlere kapıldıkları belli…
Histeriye dönecek olursam; yaşanan açlık ve sefalet, kentte yiyebilecek hayvan bırakmadığı gibi ailelerin artık bebeklerini yemesine kadar işi ilerletiyor. Bebeklerini yemektense ırmağa atan Enneline ise dans histerisini başlatan kişi.
Bir tür kurtuluşu yakalayan insanların çevresinde şekillenen bütün bir şehri okuyorum. Öyle ki yazar bu durumu çok iyi özetlemiş: “Hiç kuşkusuz acının içlerini kaplamasına boyun eğmemek için, bilinçaltına itilmiş yasakları alt ederek, kendinden geçişle kaçış yoluna kavuşuyorlar, düşünceleri matemin kederinden kaçıyor. Yüksek bir bunaltı düzeyi gerçeklikle bağlarını kaybetmelerine yol açıyor.” Sf.54
Alt metinde dini sınıflamaların ve yöneticilerin eleştirildiğini düşünüyorum. Fizyolojik ihtiyaçlarını gideremediğinde insanların düştüğü durumu ve böylesi bir yokluğun insani değerleri nasıl yok ettiği ise çok iyi işlenmiş.