En Mavi Göz romanının yazmaya çalışan biri olarak beni en etkileyen yönü kurgusu oldu. Düz bir çizgide ilerlemeyen bir yapıya sahipti. Anlatıcı sürekli değişiyordu. Başlarken çocukların dilinden hikayeyi dinliyor, sonrasında tanrı anlatıcı ara ara ise ben anlatıcı diliyle yetişkinlerin ağzından. Bu karmaşa yaratmadığı gibi akıcılığı da sağlayan bir unsura dönüşüyor. 1970 yılında yayımlanan En Mavi Göz bu yapısıyla bana göre modern bir roman. Karşılaştırmak gerekirse, benim açımdan elbette, Bülbülü Öldürmek’ten çok daha başarılı bir siyahi hikayesi sunuyor.
Benim elimdeki baskı Can Yayınları 1993. Sel Yayınları’ndan çıkan baskısında yazarın bir son sözü yer alıyormuş. Edinip okuyacağım. Bu son sözde romanı hangi konudan hareketle ve neden yazdığını anlatıyormuş ki çok merak ettim. Ancak kulüp toplantımızda arkadaşımın bahsettiği üzere yakaladığım noktalardan bahsetmiş. Öncelikle güzel olmak isteyen küçük çirkin bir siyahi kızın hikayesi bu. Öncelikle siyah beyaz hikayesi anlatılıyor gibi görünse de güzellik kavramını genel olarak irdeliyor yazar. Elbette ötekileştirme var. Ancak çocuğa şiddet, ensest ilişki, din, baskı, toplumsal eşitsizlik de var. Hatta bir çok okuyucunun belki de özellikle dikkatini çekmesi gereken konular bunlar. Çaresizlik içine doğan yetişkinlerin çocuklarını da aynı çaresizliğin içinde büyütmek zorunda kalmaları belki de asıl mesele.