Ve uygarlıkla kadın statüsü arasındaki ilişkiyi kavrayarak ilk kez “bir toplumda kadının özgürleşme derecesi, o toplumun genel özgürlüğünün doğal ölçüsüdür.” diyen de Fourier olmuştu.
Ünlü bir Marksist filozofun ifadesiyle; düşünür, bilgide göreceliği dışlayan bir “ya hep ya hiç!” tutkusu içinde bir çeşit “bilim fetişizmi”ne kapılmıştı.
Bilim ve teori dünyası, kendi gerçekliğini ve doğruluğunu kabul ettirmek için reel dünyaya muhtaç değildi; yani bilimin kendi doğrularının “garanti”si bizzat kendi içindeydi. Bilim, kendi kendine yeterliydi.