Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ue rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir; belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bâd-i hevâ boş yere sarfettiriyor.
Said Nursî
Kur'ân eczanesinden manevî bir reçete
HASTALAR RİSALESİ
“Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.”
Said Nursî, böyle sesleniyor Hastalar Risalesi’nin Birinci Deva’sında.
Ve bütün hastalara şifa olacak birbirinden önemli ve tesirli “yirmi beş deva” sunuyor.
Hastalıklar, sonsuz hayatı kazanmak için imtihan edilmek u?zere gönderildiğimiz bu dünyada, hayatımıza farklı renk ve manalar kazandıran hâdiseler.
Virüs ve mikroplar gibi gözle görülmeyen en küçük varlıklardan en büyüklerine kadar her şeyin dizgini Sonsuz Kudret'in elinde.
Her şey Allah'ın emri ve izni dairesinde çalışan "vazifedar birer memur".
Hadiselere iman gözlüğüyle bakan Bediüzzaman Said Nursî, Hastalar Risalesi'nde hastalık ve musibetlerin hikmetlerini eşsiz bir üslupla ortaya koyuyor.
Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksat yapsa zahiren bir cennet içinde olsa da manen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bakiyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da dünyasını, cennetin intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.
Said Nursi