Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri

Hatice Toksöz

İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri Gönderileri

İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri kitaplarını, İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri sözleri ve alıntılarını, İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri yazarlarını, İslam Düşüncesinde Sevgi Teorileri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gazzalinin açıklamalarından hareketle, Allah sevgisinin insanlar arasında sevgi ve ülfet duygularının yaygınlaşıp, insanların gönül bağlarının kuvvetlenmesine büyük katkısının olduğunu söyleyebiliriz. Zira Allah sevgisi, var olan her şeyi ve insanları sevmeyi de kapsamaktadır. Böylece insanda fıtrî olarak bulunan sevgi, ben merkezli olmaktan çıkıp, toplumsal bir boyut kazanabilecektir. Zira yukarıda belirtildiği üzere, ancak ahlâkî yetkinliği kazanmış insanlar iyilik ve güzellik gibi üst değerleri severler.150 Dolayısıyla ahlâkî yetkinliği kazanmış insanların çoğunlukla olduğu bir toplumda da sevgi ve iyilik yaygın bir şekilde mevcut olur ve bunun neticesinde bir sevgi ahlâkı oluşturmak mümkün olur. Çünkü sevgi ahlâkının mümkün olduğu toplumdaki insanların en önemli özelliği, diğerkâmlık niteliğine sahip olmalarıdır. Ben merkezcilik, sevgi ahlâkında hoş görülmeyen bir özelliktir.151
“Ruhlâr, (ruhlar âleminde) toplu halde bulunan bir ordudur. Onlardan birbirini tanıyanlar birbirleri ile anlaşırlar, ülfet ederler tanımayanlar ise ayrı dururlar”(Buhari) hadisini örnek verir. Gazzâlî, mezkür hadise göre, insanların birbirlerine düşmanlık beslemesini ayrılığın; birbiriyle anlaşmasını münasebetin neticesi olarak değerlendirmektedir.139 Ayrıca İnsanların ruhî bakımdan gizli bir münasebetinin olduğuna işaret eden mezkür hadis, ruhlar âleminde birbirleriyle tanışan ruhların aynı şekilde dünyada birbiri ile ülfet edeceğini vurgulamaktadır. Bununla birlikte iyi insanların iyilerle, kötü karakterli insanların da kötülerle ünsiyet edebileceğine dair işaretler vardır. Nitekim Türkçe’de “Bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözü mezkúr hadisin işaretlerini doğrulamaktadır.140
Reklam
Başka bir ifadeyle ülfet, toplumsal huzur ve mutluluğun temel şartlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yukarıda ele alındığı üzere, insanın tabii olarak iyiye ve kötüye meyli olduğu göz önüne alındığında eğer insanlar arasında sevgi ve ülfet bağı kuvvetlendirilmezse, toplumda onların yerini düşmanlık, haset ve kıskançlık gibi reziletler
Alemde var olan her bir varlığın yetkinliğinin kendi türünün niteliklerinin ortaya çıkması ile gerçekleşeceği fikrinden hareketle insanın yetkinliğinin de ancak diğer insanlarla birlikte ortaya çıkacağı ifade edilmektedir.104 Nitekim Yahyâ b. Adi’yé göre insanlar, nicelik bakımından çok olmakla birlikte, hakikatte, yani nefsleri itibarıyla birdir ve bu birlik sayesinde insanlar, birbirlerine karşı sevgi ve muhabbet duygusu taşımaktadırlar.105 Fakat bütün insanlar tek bir hakikatte birleşmiş olsalar da insanî nefs, birbirinden farklı birçok güce sahiptir. Bu güçlerden de çok sayıda insanî iyilikler ortaya çıkmaktadır. Ancak tek başına bir insanın bütün iyilikleri yerine getirmesi onun gücünün üstünde bir durumdur ve bir insan topluluğunun söz konusu iyilikleri yüklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle insanların sayıca çok olmaları, ortak mutluluğa ulaşabilmeleri ve birbirleriyle yardımlaşarak eksikliklerini giderip yetkinleşebilmeleri için topluluk oluşturmaları bir zorunluluk olarak görünmektedir. Böylece insanlar arasında iyilikler ve mutluluklar paylaşılmış olacaktır. İnsanlardan her biri, bir görev yaptığı takdirde topluluk yardımlaşacak ve insanî mükemmellik ortaya çıkacaktır. Fakat insan topluluğunun mükemmelliğe ulaşabilmesi için birbirini sevmesi bir zorunluluktur.
Ev Yönetiminde karşımıza çıkan bir diğer sevgi türü, anne ve babanın evlâdına olan şefkat ve merhametidir. Şöyle ki, babanın evlâdına olan merhameti, evlâdının ilim öğrenmesi ve öğrendikleri doğrultusunda davranışlar sergilemesi konusunda zorlaması şeklinde tezahür etmektedir. Hatta çocuğun kendisine zarar verebilecek birtakım arzu ve isteklerini yasaklamasının babanın merhametinden dolayı gerçekleştiği düşünülmektedir. Ancak eğer baba, çocuğun kötü huy ve alışkanlıklardan arınıp, iyi huylarla donanmasında ihmalkâr davranarak, çocuğun her türlü arzusuna yenik düşerse, bu durum babanın çocuğuna olan merhametinin eksikliğine bir delildir. Zira babanın çocuğunu zorlamamakla ona merhamet ettiğini ve onu mutlu ettiğini düşünmesi, gerçekte çocuğun faydasına bir durum değildir; aksine çocuğa zarar vermektedir. Hatta bu nitelikteki merhamet, duygusal ve bilgisizlikten kaynaklanan sahte bir merhamet olarak da adlandırılmaktadır.” Dolayısıyla anne ve babanın çocuğuna olan şefkat ve merhametini, onun her arzu ve isteğini yerine getirmesi değil, çocuğuna ahlâkî bakımdan yetkinleşmesine imkân hazırlaması olarak ifade edebiliriz.
İyilik, menfaat ve haz sebebiyle gerçekleşen sevgi dört çeşittir. Bunlar; ( i ) hemen oluşan ve hemen kaybolan, ( ii ) çabucak oluşan ve yavaş yavaş kaybolan, ( iii ) yavaş yavaş oluşan ve çabucak kaybolan, ( iv) yavaşça oluşan ve yavaşça kaybolandır. Zikredilen sevgi çeşitlerinin sebeplerinden olan haz, çabuk değişme özelliğine sahip olduğundan çabuk bağlanan ve çabuk çözülen sevginin sebebidir. Menfaat de az bulunur olmasına rağmen hızlı geçtiğinden dolayı geç bağlanan, ancak çabuk çözülen sevginin sebebi olabilir. İyilik ise çabuk bağlanan, fakat geç çözülen bir sevginin sebebidir. Zira iyilik sebebiyle sevgiye sahip olan kimseler arasında zâti benzerlik söz konusudur. Bu yüzden çabuk gerçekleşir, ancak iyilik mahiyeti itibarıyla gerekli olup, ayrılmayı imkânsız kılan gerçek bir birleşim meydana geldiğinden dolayı geç çözülen bir sevgidir. Her üç sebebin birleşimiyle meydana gelen sevgi ise geç bağlanan ve geç çözülendir. Zira iyilik ve menfaatin bir araya gelmesi her iki hâli de gerektirir.66
Reklam
Bir insanın insanlar tarafından sevilmesinin birinci nedeni zâtının iyi/erdemli oluşudur. İkinci sebebi ise ihsandır. Çünkü erdemlere sahip olup, ilmi ve hikmeti tercih eden, cömertliği ve adaleti seçen kimse, geçici mal varlıklarına ihtiyaç duyduğu kadar değer verip, daha fazlasına rağbet etmeyip açgözlülükten nefret eden ve ihsanda bulunan kimsedir.61 Çünkü insan fıtrî olarak kendisine iyilik yapanı sever; kötülük yapana karşı ise nefret duyguları besler. Hatta Gazzâlî, insan için “iyiliğin kölesi” tabirini kullanmaktadır. Zira kendisine yapılan iyilik sebebiyle insanın hiçbir ilişkisi olmayan bir yabancıyı dahi sevmesi mümkündür. Esas itibarıyla sevginin sebebi olan ihsan, birinci sebebe dönüktür. Zira iyilik yapan ve ihsanda bulunan biri, gerçekte kendi zâtının kemâli sebebiyle fiillerini gerçekleştirir. Her ne kadar ihsan başkasına yönelik olsa da hem ihsanın kendisi sevilir hem de davranışı yapan kişiye geri döner. Bazı durumlarda ihsanın kendisi bizzât sevilirken, o fiili yapan kişi ihsana vasıta olduğu için sevilir. Meselâ, sıhhatin kendisi bizzat sevilirken; doktor sıhhate vasıta olduğu için sevilir. Benzer şekilde ilim, bizatihi sevilirken; hoca da ilmi öğretmesi sebebiyle sevilen konumundadır.62
Kötü ahlâk sahibi kimse, cehaletinden dolayı iyilikle kötülüğü birbirinden ayırt edemez; iyilik olmadığı hâlde kötü davranışları iyilik zanneder. Böylece bütün işleri kötü olur. Özü kötü olan bu kimse yine kendisi gibi, kötü kimselerle arkadaşlık ettiğinden dolayı kötü fiillere arzusu katlanarak artar ve süreklilik kazanır. Bunun sonucunda da etrafında kendisini seven, öğüt veren kimse olmadığından mutsuzluğa duçar olur. Buna karşılık iyi fiilleri gerçekleştiren ve erdemlere sahip olan kimse sürekli olan ve gittikçe artan gerçek iyilikleri bulur.59 Dolayısıyla bir insanın sevilmesi için birinci şart onun zâtı itibarıyla iyi/erdemli bir insan olmasıdır. Zâti bakımından iyi ve erdemli olması onun sevilmesine neden olmaktadır. Bu, Gazzâlî’nin bir insanda sevginin gerçekleşebilmesi için gerekli sebeplerden biri olarak zikrettiği durumdur. Çünkü bu, herhangi bir iyiliğinden dolayı değil de sadece zâtından hoşlanıldığı için sevmedir. Gazzâlî, bu tür sevgiyi hakiki sevgi (elhubbü'l-hakîkî) olarak değerlendirmektedir. Başka bir ifadeyle bu sevgi, hüsnü’l-cemâlîdir. Güzelliğin ne olduğunu bilen, anlayan herkes sever. Ancak buradaki güzellikten kasıt, sadece maddî değil, ahlâkî anlamda da olan güzelliktir. Dolayısıyla bu tür sevgi, başka bir sebepten dolayı değil, sadece güzelliği ve zâtı için gerçekleşir.
Eş’arî kelâmcıları gibi Gazzâlî’ye göre de hayır ve şerr, Allah’ın meşîet ve iradesiyledir, ancak O’nun hayra rızası vardır; şerre ise rızası yoktur. Bu noktada o, “Şerri Allah yaratmaz” diyenleri câhil; “Rıza ve kerih görme bakımından hayır ile şerr arasında fark yoktur” diyenleri de dar görüşlü olarak adlandırmaktadır. Ayrıca ona göre bazı kimseler, bu konuda şüpheye düşmekle kalmamış ; aşırıya giderek kötülüklere karşı rızayı makamlardan bir makam kabul edip adına da “güzel ahlâk” demişlerdir. Bütün bunları bilgisizliğin ( cehâlet) eseri olarak değerlendiren Gazzâlî’ye göre rıza ile kerih görmenin birbirine zıt olması bir şeye aynı yönden taalluk ettikleri zamandır. Bu bakımdan da bir şeyi bir yönden kerih görmek ile bir yönden ona razı olmak arasında zıtlık yoktur. Meselâ, bir kimse düşmanının ölümü hâlinde mutluluk duyarken; düşmanının düşmanı konumundaki kişinin ölümünden dolayı üzüntü yaşayabilir. Tıpkı bu durum gibi, isyanın da iki yönü vardır. Biri, onun Allah’m irade ve ihtiyârı ile olması ; diğeri de kulun o fiili kesbedip, onunla vasıflanmasıdır. İsyan fiili, Allah’ın irade ve ihtiyârı ile olması cihetiyle O’nun yaratması ile olduğundan insan ona rıza gösterir. Ancak isyan fiili, nihayetinde Allah’ın rahmetinden uzaklaşmaya ve gazabına maruz kalmaya sebep olduğundan dolayı da çirkin görülür.178 Dolayısıyla her insan için gerekli olan şey, Allah’ın çirkin gördüğünü çirkin görmek, kızdığına kızmak ve O’na düşmanlık edene düşmanlık etmektir.
İnsanın Allah’ ı sevmesini Gazzâlî, bir metaforla şu şekilde anlatır: “Sevgi ( el-mehabbe) , temiz bir ağaçtır. O ağacın kökü yerde sabit, dalları semaya yükselmiş, meyveleri ise kalp, dil ve azalarda ortaya çıkmıştır.” Görüldüğü üzere bir kimseyi seven, onunla ilgili her şeyi sevdiği gibi, Allah sevgisine sahip olan kişi de O’nun bütün eserlerini sever. Allah sevgisi, bazen O’nun vaat ettiği mükâfatlar ve ahiret nimetleri için, bazen dünyada verdiği nimetler için olabileceği gibi, sadece Allah’ın zâtı için de olabilir. Sevginin en ince ve önemlisi de bu sevgidir.165 Böylece ortaya çıkmaktadır ki, Gazzâlî’nin düşüncesine göre insanın Allah’ı sevmesinin birçok belirtisi vardır. Allah sevgisinin önemli belirtilerinden biri, insandaki dinî ve ahlâkî güzelliklerin bütünüdür. Diğeri ise Allah ile ünsiyet ve O’nun rızasını kazanmadır.
Reklam
İhsanı cömertlik (cud) kavramıyla da ifade edebiliriz. Gerçek anlamda ihsanda bulunan ve hakiki cömert olan sadece Allah’tır. İnsan da kendisini ve malını korumak, dostlarına yardımda bulunmak ve düşmanlarma karşı savunmak amacıyla kendisine, ailesine, çocuklarına iyilik yapar ve ihsanda bulunur. Bu nitelikleri haiz insan, kendisini sever. Ancak bu niteliklere sahip olan insan, her şeyi kendisine yaptıranın Allah olduğunu bilir ve O’nu sever. Çünkü insana asıl olarak ihsanı yaptıran Allah’tır, insan ise vasıtadır. Dolayısıyla “asıl iyiliği yapan sevilir” ilkesincece Allah sevilir.
Allah’tan başkasını seven ve bu sevgisi de Allah için olmayanların sevgileri, kendi kusurlarından ve Allah hakkındaki bilgilerinin eksikliğinden dolayıdır. Meselâ, Hz. Peygamber’i sevmek övülmüştür.Zira Hz. Peygamber’i sevmek Allah’ı sevmek manasında gelmektedir. Alimleri ve takva sahibi kimseleri sevmek de aynı şekilde Allah'ı sevmek manasına gelmektedir. Çünkü sevilenin sevdiği de sevilir. Basiret sahibi kimseler için gerçekte sevilen sadece Allah’tır. Çünkü sevginin meydana gelmesi hususunda mezkur beş sebep, tam ve bütün olarak yalnızca Allah’ta bulunur. Sevginin beş sebebinin Allah'ta bulunması hakikat; O’nun dışındaki varlıklarda bulunması ise vehim ve hayaldir. Onların hakikat ile herhangi bir ilişkisi söz konusu değildir. Çünkü varlıklar içinde bizatihi var olan sadece Allah’tır. Diğer her şey O’nun kudret ve iradesiyle var olmuştur.
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.