Büyük İskender’in kendini Ammon’un oğlu saydığı açıktır. İskender, Mısır’ı fethettikten sonra, tanrıların büyük kahinine danışmak için Libya’daki Siwa vahasına gitmek üzere çöle çıktı. Kahin, Büyük İskender’e Tanrı’nın oğlu olduğunu söyledi; bu, bundan sonra basılan İskender sikkelerinin onu niçin boynuzlu bir Ammon olarak resmettiğini açıklamaktadır. İskender’in yaşamının son yılında birtakım tanrıların kılığına girerek kendisine tapılmasını istediği ve İskender’in babasının Filip değil de Ammon olduğu düşüncesinden hareketle, insanların onun önünde yere kadar eğilmelerini bile talep ettiği yolundaki birçok anlatım, çağdaş tarihçiler tarafından iftira olarak tanımlanmaktadır.
Öyleyse, Ammon’un oğlu kimdi? Eski Mısır geleneklerine göre, Osiris, Ra’nın oğluydu. 12. Sülale zamanında Amon kültünün ortaya çıkmasıyla, ikisi Amon-Ra olarak birleşti. Yeni Krallık döneminin sonlarına gelindiğinde, Ra ile Osiris arasında gizemli bir birleşmenin olduğu görüldü. Nitekim, Diodoros Sikeliotes’te ya da onun MÖ 2. yüzyılda yaşamış kaynağı İskenderiyeli Dionysos Skytobrachion’da gördüğümüz Ammon ile Dionysos’un birbirine iyice karıştırılmasının, Mısır teolojisinde de örnekleri bulunmaktadır. Her halükarda İskender kendisini Ammon ile oğlunun birleşmesiyle sinkretismosa uğramış bu Tanrı olarak görmüştür.
"Colony" başlangıçta, anavatandan ayrı bir toprağa yerleşen, fakat anavatanın hükümranlığı altında bulunan insan gruplarını anlatmak üzere kullanılıyordu. Zamanla dilimizde "sömürge" sözcüğüyle karşılanan anlamı edindi. "Colonialism'', dilimize "sömürgecilik" olarak çeviriliyor. Sözcük, adeta bir Güneylilik bilincini yansıtırcasına, "sömürmek" fiilinden türetildiği için, ekonomik ilişkilerin gerçek mahiyetini çok iyi anlatmakla birlikte, "yerleşme" anlamı kayboluyor. Eskiden kullanılan "müstemleke" sözcüğü, sömürü ilişkisine doğrudan vurgu yapmazken, "mülk" kökünden geldiği ve "istimlak" sözcüğüne dayandığı için "bir yeri mülk edinip oraya yerleşme" anlamını daha iyi ifade ediyor.
Martin Bernal, Yunanca isimlerin verilmesinde tutarlı olma güçlüğünden söz etmektedir. Bu güçlük, Türkçe için de söz konusudur. Yunanca isimler dilimize birkaç kanaldan girmiştir. Bunun sonucunda, örneğin Platon, Arapça versiyonuyla Eflatun şeklinde dilimize girerken, Yunanlıların İrodotes diye tanıdıktan tarihçinin adı bizde Latince üzerinden Fransızca versiyonu ile Herodotes ya da Herodot olmuş, Yunanlıların adını Eshilos diye telaffuz ettiği yazar, İngilizcede Aeskhylus, Fransizcada Aiskhylos şeklinde, dilimizde ise metin hangi Batı dili üzerinden çevirildiyse o şekilde yazılır olmuştur.
15. yüzyılda yunan araştırmalarının canlanması, yunan edebiyatına ve dinine karşı bir sevginin ve Yunanlılara benzeme isteğinin doğmasına yol açtı; fakat hiç kimsenin aklına Yunanların, Mısırlıların öğrencisi olduğu gelmedi.
İngiltere’de 1680’lerde Hermesçi ve Gülhaççı geleneklerden yeni, aynı ölçüde radikal bir entelektüel güç ortaya çıktı. Yeni hareket iki katmanlı bir felsefeyi ve seçkin kesimin kitlelerin dinsel patırtısının ötesine geçmesini savunuyordu. Kitlelerin kendi özel inançlarının gereklerini yerine getirmesi hoş görülmeli fakat siyasal ve entelektüel iktidar, güvenli bir şekilde Aydınlanmış azınlığın elinde olmalıydı. Bu genel tavır, 18. yüzyıldaki İngiliz toplumuyla mükemmel bir uyum içindeydi.
İslamın ilk dönemlerinde, henüz derinlemesine incelenmemiş olan (bunun nedeni kuşkusuz, kısmen, metinlerin son derece içine nüfuz edilemez nitelikte olmasıdır) felsefi bir Hermesçiliği vardı.
1890'larda eskiçağ tarihi ile ilgili tarihyazıcılığına büyük ölçüde egemen olan antisemitizm, Samilerin özünde yaratıcılıktan uzak olduğu yolundaki genel inancı muhafaza etmek için Mezopotamya uygarlığının bütün yönlerini Sümerlere mal ediyordu.
Mehmet Ali Paşa, Mısır ekonomisinde, toplumunda ve devlet yönetiminde bir modernleşme başlattı; bu, ancak Rusya'da.Büyük Petro'nun ve Japonya'da Meiji İmparatoru'nun modernleşme hareketleri ile kıyaslanabilir.
Statükonun kuşatma altındaki birçok savunucusu gibi, Mitford da kendi savunduğu görüşlerle bütün ciddi bilimcilerin hemfikir olduğunu ve onunla birlikte Yunan uygarlığının kaynağının Mısır olduğuna inandığını ileri sürmüştür.