Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Apokaliptik Din ve Ütopyanın Ölümü

Kara Ayin

John Gray

Kara Ayin Gönderileri

Kara Ayin kitaplarını, Kara Ayin sözleri ve alıntılarını, Kara Ayin yazarlarını, Kara Ayin yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
268 syf.
·
Puan vermedi
·
61 günde okudu
Açıkçası bu kitabı okuyan 50 kişi bir araya gelse kitap hakkında 50 farklı görüş oluşur tahminimce. Zira içerdiği konular itibari ile günümüzde de geçerliliği olan hemen hemen tüm politik / toplumsal, dinsel akımlara dokunmuş yazar. Dokunmuş derken anlatmak istediği ana taslağı bozmamak adına derinlemesine irdelemeler ve örneklemeler yapmamış, anlaşılır ve merak uyandırır düzeyde tutmuş bu değinmeleri. Birey olarak, uzun zaman önce kaleme alınmış eserler ve bu eserlerin varyasyonları ile hala insanlığın iyiliğine işleyecek bir yönetim sistemi kurulabileceği inancını taşımıyorum, bu inancı taşıyanları da belirli ölçülerde dogmatik buluyorum, inanmadığım için bir ölçüde ben de kendi dogmama bağlı oluyorum elbet. :) Birkaç bin yıllık deneyimler ve örneklemeler sonrasında , bu günün sıkışmış siyasal çarkları arasında hala zavallı bir haldeyiz bence. Hala 3-5 adam bir araya gelip koca insanlığa kendi dogmaları çerçevesinde don biçiyorlar. Kitap bu biçilen donları sergilemiş güzelce. Ve bence kitabın en önemli kısmı olan "Apokalips sonrası" başlığı altında da, kendisine çok katılıyor olduğum şekliyle artık hayalleri/ ütopyaları bir kenara bırakıp gerçekleri konuşuyor olmamızın gerekliliğine, yoksa tarihin tekerrürde takılı kalacağına ve insanlığın eski gerekçeli yeni savaşların tekrarına düşeceğinde uyarılarda bulunuyor. Yazı inceleme ve görüş karması bir şey oldu farkındayım ama bu konuda söylenecek çok şey var, ancak söylemlerin pek anlamı/ faydası yok. Global siyasal sistemi daha objektif şekilde anlama isteği olan okurların bu kitabı öncelikli olarak gündemlerine almalarını tavsiye ederim efenim.
Kara Ayin
Kara AyinJohn Gray · Yapı Kredi Yayınları · 201317 okunma
Amerika kendi tarihinin büyük bölümünde günün birinde evrenselleşecek yeni bir uygarlığın ilk örneği olduğunu düşünmüştür. Bununla birlikte, benzersiz kökeni ve eşsiz dindarlığı Amerikan yaşamının başka bir ülkede kopyalanmasını olanaksız kılar.
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Sen bir de şimdi gör Türkiye'yi
Kıstas ne olursa olsun, ABD Türkiye'den daha az sekülerdir. İleri derecede sanayileşmiş başka hiçbir ülkede halk arasında yaygın bir Şeytan inancı ya da Darwin kuramını tartışma konusu yapan güçlü bir hareket yoktur. Başka hiçbir yerde, nüfusun büyük bir kesimi, 2002'de anket yapılan Amerikalıların dörtte biri gibi, Kutsal Kitap'ta 11 Eylül olaylarıyla ilgili olarak kehanette bulunulduğuna inanmaz.
Sayfa 149Kitabı okudu
Nerde O Günler
Bir politikanın ilahi bir dayanağı olduğu yolundaki her iddia seçmenden ceza alır. Bu, Polonya kısmen istisna olmak üzere, Avrupa'nın her yerinde ve İngilizce konuşulan diğer tüm ülkelerde geçerlidir: Güçlü bir dinsel inancı açıkça dile getirmek, özellikle de bunun tanrısal niyetle doğrudan bir bağı olduğunu iddia etmek siyasetçiler açısından tehlikeli ve zarar vericidir.
Sayfa 146Kitabı okudu
Sonuçta, geçmişte yalan, yönetimin ara ara kendini gösteren bir özelliğiyken, onun liderliği döneminde yönetimin işleyişi açısından vazgeçilmez oldu.
Sayfa 131Kitabı okudu
Liberal Irkçılık.
Irklar arasında eşitsizlik olduğu inancına katılanların çoğu toplumsal reformun aşağı ırkların doğuştan gelen dezavantajlarını telafi edebileceğine inanıyorlardı. Sonunda tüm insanlar gelecekteki evrensel uygarlığa katılabilirlerdi ama ancak kendi yaşam biçimlerinden vazgeçip Avrupa'ya özgü usulleri benimseyerek. Bu en iyi yanlarıyla Avrupa deneyiminin herkes için örnek oluşturduğu "liberal bir ırkçılık biçimi"ydi ve insanlığın er geç ulaşacağı kusursuzluk herkesin yaratıcı bir Avrupalı olmasında yatıyordu. Liberal ırkçılık diğer kültürlerin zorla yok edilmesi, dahası, başka yolu kalmadığında, soykırım olasılığını hazırda bulunduruyordu. Bir kültür buna direnirse, gelecekteki evrensel uygarlığın önünde bir engel olacaktı. Bu durumda ilerlemenin önünde bir engel ve yok edilmeye aday olacaktı.
Reklam
Irksal önyargı çok eskiye dayanıyor olabilir ama ırkçılık Aydınlanma'nın bir ürünüdür.
Irk kavramına entelektüel bir meşruluk kazandıran kişi Immanuel Kant oldu; Voltaire'den sonraki en üstün Aydınlanma siması ve Voltaire'den farklı olarak büyük bir düşünürdür. Kant Avrupa'da ortaya çıkmakta olan antropoloji biliminde ön plandaydı ve ırklar arasında doğuştan bazı farklılıklar bulunduğunu öne sürdü. Beyazların kusursuzluğa doğru ilerlemek için gereken tüm niteliklere sahip olduğuna hükmederken, Afrikalıları köleliğe yatkın bir ırk olarak temsil eder. Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler (1764) adlı kitabında Afrikalı Siyahilerin yaradılış gereği dikkate değer bir duyguya sahip olmadıklarını belirtiyordu. Öte yandan, Asyalıların uygar ama durağan oldukları görüşündeydi; bu John Stuart Mill'in de katıldığı bir görüştür.
Sovyet döneminde Rusya apokalips benzeri bir şeye tanıklık etti. Yaşam hiçbir bakımdan değişmediği halde kamplardaki değişim tamdı. Kolima madenlerinde -Sovyet topraklarının onda birini kaplayan ve her yıl sakinlerinin üçte birinin öldüğü Gulag'ın bir bölümü- çalışarak on yedi yıl geçiren Varlam Şalamov, Amerikan Lend-Lease* programı uyarınca bağışlanan buldozerlerin kampa gelişinden sonraki olayları betimliyordu. Nazizm'e karşı savaşta yardımcı olması düşünülmüş olan buldozerler kamp yaşantısının ilk dönemlerine tarihlenen toplu mezarlar ortaya çıkarıldığında donmuş binlerce cesedi ortadan kaldırmakta kullanılmıştı: "Bu mezarlar, muazzam taş çukurlar ağzına kadar ceset doluydu. Bedenler çürümemişti; yalnızca kirli, her tarafını bitlerin yediği kaşınmış bir derinin kapladığı çıplak iskeletlerdi. Kuzey bu cesetleri içine almayarak var gücüyle bu insan eserine karşı koydu. Taş yenilgiye uğramış, boynu bükülmüş bir biçimde geri çekilerek hiçbir şeyi unutmamaya, beklemeye ve sırrını muhafaza etmeye and içti. Sert kışlar, sıcak yazlar, rüzgarlar, altı yılın yağmuru ölüleri taştan koparmamıştı. Toprak yeraltındaki depolarını gözler önüne sererek açıldı. Çünkü içinde yalnızca altın ve kurşun, tungsten ve uranyum değil, çürümeyen cesetleri de barındırıyordu. Bu cesetler belki de yeniden dirilmeye çalışarak yamaçtan aşağı kaydılar ... (34)"
Nazilerin yaptıklarından ne farkı var ki
Bolşevikler baştan yeni bir insan türü yaratmayı amaç edindiler. Nazilerden farklı olarak bu yeni insanlığa ırksal açıdan bakmadılar ama Naziler gibi onlar da bu amaçlarına ulaşmaya yönelik bir girişimde bilim ve sözde bilimden yararlanmaya hazırdılar. "Sosyalist insan"ın ortaya çıkabilmesi için insan doğası değiştirilecekti. Böyle bir proje o günün bilimsel bilgisiyle olanaksızdı ama Bolşevikler ne denli insanlık dışı olursa olsun her yöntemden yararlanmaya ve düşledikleri dönüşümü gerçekleştirme vaadinde bulunan bir kuram ne denli kuşku uyandırıcı olursa olsun bunu benimsemeye hazırdılar. Sovyet rejimi yirmili yılların başlarından itibaren gerçek bilim insanlarını taciz etti. Sonraları, Nazi Almanyası'nda, bilim terör amaçları uğruna çarpıtıldı. Otuzlu yılların sonlarına gelindiğinde, Moskova'nın göbeğindeki Lubyanka hapishanesinde yapılan tıbbi deneylerde insanlar -Alman ve Japon savaş tutsakları, asker ve diplomatlar, Polonyalılar, Koreliler ve Çinliler, siyasi mahkumlar ve her türden "ulusalcılar" (Yahudiler dahil)- denek olarak kullanıldılar. Bu sürece karşı durma çabalarına karşın bilim totaliter devletin vazgeçilmez bir parçası oldu.
Reklam
Stalinci rejim Nazilerin katlettiğinden daha çok insan katletti.
143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.