Herkes toplansın çünkü uzun zamandan beri en keyif alarak okuduğum kitaplardan birinin yorumunu gireceğim. Kitap emin olmamakla beraber orta çağ Venediğinde Cass adlı baş kahramanımızın arkadaşının cenazesinde başlıyor. Yaşlı teyzesiyle eski bir malikanede yaşayan Cass, cenaze töreninden sonra arkadaşının mezarını ziyarete gittiğinde tabutun içindekinin aslında arkadaşı değil de şaibeli bir şekilde öldürülmüş başka bir kıza ait olduğunu görüyor ve aslında buradan sonra da bir cinayetler zincirinin peşine düşüyor. Kurguyu içerdiği bazı unsurlardan dolayı Cadıların Keşfi serisine benzettim, iki seride de tarihi doku çok güzel anlatılmıştı ve bu tarzı beğenenlere kesinlikle tavsiye ederim. Tek başına gizem ve macera unsurları normalde pek ilgimi çekmemesine rağmen bu kitabı elimden bırakamadım sabahlara kadar okudum. Ufak tefek şeyler tahmin edilebilir olsa da bu sizin okuma isteğinizi kırmıyor aksine arttırıyor. Yazar sonunu da tam dozunda ve olması gereken yerde bitirdi bence. Hala bir çok açıklanmamış gizem unsuru var bu nedenle 2. Kitabı en kısa sürede okuyucam. Herkese tavsiye ediyorum bu seriyi gönül rahatlığıyla alıp okuyun bence çok beğeneceksiniz
Not: Cass’ın Luca’ya durduk yere böyle bir sadakat ve sevgi beslemesi beni biraz irrite etti açıkçası 3 yıldır görmediğin adama da şakadanak diye böyle sevgi duymazsın bir de öbür yanda benim altın çocuğum Falco varken