Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kendi Yurdunda Sürgünsün

Erdal Atabek

Kendi Yurdunda Sürgünsün Gönderileri

Kendi Yurdunda Sürgünsün kitaplarını, Kendi Yurdunda Sürgünsün sözleri ve alıntılarını, Kendi Yurdunda Sürgünsün yazarlarını, Kendi Yurdunda Sürgünsün yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Öğretmen . Düşünce özgürlüğü olmayan yurdumda aklının özgürlüğünü arayan .
İnsanım . İnsan olmak istiyorum. İnsan kalmak istiyorum.
Reklam
Genç olmak bir davranış biçimidir. Düşünen , duyan , yenilenen , engelleri aşan , tabuları yıkan , önyargıları aşan , irdeleyen , kuşkulanan , merak eden , araştıran , doğruları arayan , doğru bildiğine sahip çıkan insan gençtir .
Çevre Kirliliğine Bu Açıdan Bakın
Hepimizin kaderi vardı ve onların kaderi kötüydü. İslâm dininin kaderciliği bu tür pasif kadercilik değilmiş, ne gam. İslâm dini, «önce keçini sağlam bir yere bağlayacaksın, sonra Allah'a emanet edeceksin» dermiş, ne gam. Bizde kader, fakir fukaranın başına gelen belâların adıdır. Böylece, başlarına belâ gelenlerin, gözlerini ya göklere
Sayfa 234-237
Reklam
İnsan Sağlığına Verilen Değer
Ülkemizde insan sağlığına değer verilmediği söylenir. Ben bu düşünceyi birçok kez yazdım ve söyledim. Şimdi, bu düşüncenin yanlış olduğunu görüyorum. Doğrusu, ülkemizde insan sağlığına verilen değerin «insanına göre değiştiği» dir. Eğer paranız varsa, başınız ağrıdığı için İsviçre'ye gidebilirsiniz. Eğer paranız varsa, kendinizi şöyle bir sağlık kontrolundan geçirmek için Amerika'ya uzanıverirsiniz. Başbakan Turgut Özal, yıpranmış koroner damarlarına yapılan by-pass ameliyatı için Amerika'ya, Houston kentine gitti. Başbakan oradayken, Türkiye'de 14 Mart Tıp Bayramı kutlandı. O tup bayramı ki, ülkede tıbbın modernleşmesinin başlangıcı olan ilk "Tıp Okulu"nun açılışının yıldönümüdür. Bunlara kimse bir şey demiyor. Kimsenin aklından bunlara yanlış demek geçmiyor ya da geçiyor da söylenemiyor. Asıl yanlış burada değil. Asıl yanlış Türkiye'de, kendi ülkemizde yaşanıyor. Paranız yoksa, kendi ülkemizde sağlığımızı sağlayamıyoruz. Her hastalık aile bütçesinde kapatılamaz bir deliğe mal oluyor.
Sayfa 220
İŞ KAZASI
İŞ KAZASI, herhangi bir kaza değildir. «İş kazası», işyerinde, işin yapılması sırasında gerekli önlemler alınmadığı için, işçiye gerekli eğitim yapılmadığı için, makinelerin koruyucu bölümlerine önem verilmediği için, işçinin aşırı çalışması önlenmediği için olan kazalardır. Aslında, bunlara kaza demek bile yanlıştır. Kaza, elden gelen her şey yapıldıktan sonra bile önlenemeyen olaylara denir. İş. kazaları ise, elden gelen her şeyi bir yana bırakalım, elde olan önlemler bile alınmadığı için kaza sayılmamalıdır. Kaza olabilecek bütün olasılıklar kendi haline bırakılıpda kaza olduktan sonra tazminat vererek sorunun çözümlendiğini varsaymak, olsa olsa insan hayatına değer vermemek, işçi sağlığına gerçekte aldırmamak olabilir. İşte, ülkemizde «işçi sağlığı»nın gerçek durumu budur.
Sayfa 219
İnsanları Yaşarken Kutlayalım
Düşündüğümü söylemek istiyorum. İnsanlarımızı yaşarken kutlayalım. Onları bağrımıza basalım. Onlara sevgimizi, saygımızı doya doya gösterelim. Onlar da hak ettikleri bu sevgiyi, saygıyı yaşarken görsünler, yaşadıklarının boşa gitmediğini bir de böyle görsünler. Bir de böyle gönensinler, bir de böyle kıvansınlar. Bir kez daha güçlensinler, bir kez daha böyle yaşadıklarına sevinsinler. Bir kez de sevinçlerinden ağlasınlar. Gelin, insanlarımızdan bu güzelliği esirgemeyelim. Sevdiklerimizi anma törenlerinde içim burkuluyor. «Ne olurdu, böyle bir toplantı yaşarken yapılsaydı da o da görseydi» diye düşünüyorum. «Ölüm, sen ne güçlüymüşsün» demek geçiyor içimden, «senin yaptırdıklarını hayat bize yaptıramıyor.» Bir anma töreninde. hepimiz «onun» için toplanıyoruz, ama aramızda «o» yok. Bunda bir haksızlık yok mu? İnsanın içini burkan bir haksızlık? Galiba asıl haksızlığı hayata karşı yapıyoruz. Hayatın içinde olanlara karşı yapıyoruz. Geleceğe haksızlık ediyoruz. Hani biz gelecekten sorumluyduk? Hani biz, geleceğin biçimlenişine katkıda bulunmaktan yükümlüydük? Hani biz,... Hadi gelin, kendimizi de hırpalamaktan vazgeçelim. Neleri aşmamız gerekiyorsa aşalım da, ölüme gösterdiğimiz saygıyı hayata da gösterelim. Zaman bizi kullanmasın de, biz zamanı kullanalım. Ne dersiniz?
Sayfa 192-193
Hıza Ayak Uydurmak ve Biz
Milâttan Önce, insanoğlunun erişebildiği en yüksek hız saatte 8-10 kilometreymiş. On sekizinci yüzyılda bu hız saatte 15 Km.'ye çıkmış. Posta arabalarının hızı bu kadar. İnsanoğlu 5000 yıl içinde hızını ancak 5 Km. arttırabilmiş. Yirminci yüzyılda bu hız baş döndürücü bir grafikle artıyor. 1923'lerde, saatte 200 Km. 1970'lerde, saatte 15.000 Km. Saatte, 15.000 Km. hızla insanoğlu aya gidiyor. İnsanın başı dönmüş. Bizim insanımız ne yapsın ki? Bizim insanımız. Kim bu «bizim insanımız»? Geleneksel güvenceleri yıkılmış, aile parçaları dağılmış, çocukları nerede iş bulursa oraya dağılmış, günlük geçim derdi başına çökmüş, başına bir iş gelirse kimsenin arayıp soracağına inanmayan, olup bitenlere akıl erdiremeyen, çareyi hiçbir şeye karışmamakta bulan, ürkütülmüş, korkutulmuş, yalnızlaştırılmış, tabulara tıkanmış, fetişlere boğulmuş, özlemleri gördükleriyle sınırlanmış, korkuları bilmedikleriyle büyütülmüş... bizim insanımız. Bu hıza nasıl akıl erdirsin, nasıl ayak uydursun? Şaşılacak bir şey yok.
Sayfa 166
Reklam
Toplumsal İdeoloji Nasıl Oluşur?
Bir toplumun ideolojisi kendiliğinden oluşmaz. Böyle her yandan, irili ufaklı, ayırdına vararak, varmayarak, geceli, gündüzlü saldıran etkilerle insanların kafalarında «toplumsal ideoloji» oluşur. Gündüzleri matematik problemi çözerken, akşamları televizyon dizilerini izlerken, reklâmlara bakarken, annenin babaya yakınmalarını dinlerken, çocuğun kafasında da bu ideoloji yerleşir. Bu ideolojinin değer yargıları oluşur, yerleşir. O çocuğun aklında ilerlemek para kazanmakla, değer kazanmak ün sağlamakla, yararlı olmak zengin olmakla eşdeğer oldu mu, bitti gitti. Okuldaki eğitim not alma amacına yönelir, yapılan işin değeri getirdiği parayla ölçülür, babanın önemi kazancıyla eşleşir. Sen de işin yoksa düşünür durursun: «Yahu, bu toplumun insanları neden bu kadar paraya, pula önem veriyor?» diye.
Sayfa 98-99
Saf kötülüğü temsil ederek müebbet cezayı hak edenler dışındaki suçlular, ceza almanın yanı sıra rehabilite edilmeli. Edilmeli ki tekrar topluma karıştığında ne tehdit olsun, ne de tehdit olarak görülsün.
Ögretmenler... Yurdumun çileli insanlari. Yurdumun yalnız insanlari. Yurdumun adsız kahramanları. Okuyan okutan, ögrenen ögreten, yetisen yetistiren, büyüyen büyüten, inanan inandiran, yasayan yasatan insanlari. Yeryüzü ışığının insanlari. Yurdumun Promete leri. Yurdumun Sisifos'lari... Bize dünyayi ögretenler. Bize bizi ogretenler. Elinizi öpüyorum...
Gençligimde çok dinledim ama hep kendim ögrendim. Genç, kendi ögrenendir. Genç, dinleyen, okuyan ama kendi düsünen,kendi karar verendir. Hep «genç olmak bir yaş sorunu degildir » derken bunu soyledim. Genç olmak bir davranış biçimidir.
103 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.