12.yy sonlarında Korenin Batı kıyılarında Çulpo köyünde geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Anne ve babası hastalık nedeniyle ölünce, Henüz çok küçük yaşlardayken keşişler tarafından, yeri yurdu olmadığı için köprü altında yaşayan, üstelik tek bacağı sakat olan Turnaadama emanet edilen Ağaçkulak'ın çömlekçi olma hayalini gerçekleştirmek isterken buna dair azmine tanık oluyoruz. Tabi o dönemlerde öksüz ve yetim olanlar toplum tarafından çok kabul görmediği için, buna rağmen gösterilen azim daha bir takdir kazanıyor . Hikâye diliyle anlatılmış ama okuması çok zevkli bir kitap olmuş. Dostluğu, samimiyeti, sevgiyi, içtenliği, sorumluluk bilincini, nezaketi ve hatta seramik üzerine bazı ince detayları, el İşçiliğinin değeri nahif bir dokunuşla hatırlatılmış. Ayrıca Kore, O yıllarda çömlekçilikte ileri gelenlerden olsada, Japonlar koreye ait çok değerli eserleri yağmalayıp Japonyaya getirmiş ve bu da yetmezmiş gibi Koreli çömlekçileri de bu alanda kullanmak için kaçırmışlar. Böylelikle Japonya çömlek sanayiinde hatırı sayılır bir ilerleme göstermiş. Yazar, Çömlekçiliğin tarihine kitapta değinmiş.. Bu yüzden okurken öyle sıradan bir şeymiş gibi göze görünmediği için, Japonların bunun üstüne konmuş olmasına hayretler içinde kalıyor insan. Şahsen ben seramiğe bir merak salmadım değil. Kitap gayet hoş, akıcı ve bir solukta okunabilir bir şekilde ele alınınca bu konuya okuru çekici bir etkisi olmuş.