Faruk Duman’ın en kolay anlaşılır masalsı bir romanı gibi gözüksede, yazarın kitaba üzerine kafa yorulması gereken bir sürü tema yerleştirdiğini düşünüyorum. Kenan Evren’e kadar giden, ortadan kaybolmalara göndermeler yapan, eğitim sistemine -okula- göndermeler yapan, doğanın sesini algılamaya göndermeler yapan, ayrılıklara göndermeler yapan, yazıdan çok reklamla uğraşan yazarlara göndermeler yapan, ifade özgürlüğüne göndermeler yapan, benim daha yakalayamadıklarım ya da hatırlayamadıklarımla birlikte tadına doyamadığım bir eser. İlk defa bu kadar anladığımı düşünüyorum. “Varlık olmanın tadını bilmiyoruz henüz” gibi gerçekten düşünülmesi gereken cümlelerin sahibi, zihni bir harf rahmine benzeten, vücudumuzun dilimizin kanıtı olduğundan, içimizde dizginlenmeyi bekleyen bir yabanilikten, silinen hatıraların asıl yük olmasından, susmanın erdemliğinden söz eden 111 sayfaya deryalar sığdırmış ve beni dumura uğratmış bir yazar. Kitabın isminin neden Kırk olduğu da çözemediklerimden, kayıplara karışanları, kırklara karışmak olarak düşünüpte mi kitabın adını Kırk koydu bilmiyorum…