Göz göze gelsek kör olacaktık.
Konuşsak sözler bitecekti.
Ve söylenecek bir çift söz kalsın diye konuşmuyorduk. Geriye dönebilecek bir adım
kalsın diye.
Yeniden başlayabilecek bir söz kalsın diye
susuyorduk, konuşmuyorduk.
Bir konuşsak gök üzerimize yağacaktı.
Bir konuşsak kent üzerimize yağacaktı.
Bir film izler gibi izliyorsunuz hayatı.
Ölüm hep başkalarına bulaşıyor.
Acı hep başkalarına.
Gitgide kirleniyorsunuz oysa.
Gitgide çirkinleşiyor yüzünüz.
Film bitiyor artık.
Kraliçenin Pireleri kitabında şöyle diyordu:
"Bir de de ki; sakalları ıpıslak olana kadar ağlayan bir peygamberleri vardı. Bir parça onur, bir parça merhamet işte o kadar."
Tarık Tufan
Ben ise
Üşüyorum.
Bizi ısıtacak bir çift gözyaşımız kaldı anca geriye.
Kalbimiz kuraklıkla yüz yüze, kaynağımız çekildi, kıyılarda kalan saf duygularımız rant kurbanı. İsyanımız boyumuzu aştı, gözümüzün yaşı da sakalımız gibi kesildi, bir damlanın sıcaklığına hasret kaldık; hasretimiz arttıkça da yabancılaştık. Asla bir peygamber sakalı kadar dolamadık.