Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Küreselleşme Koşullarında Kültürel Psikiyatri

Kültür ve Ruh Sağlığı

Kemal Sayar

Kültür ve Ruh Sağlığı Gönderileri

Kültür ve Ruh Sağlığı kitaplarını, Kültür ve Ruh Sağlığı sözleri ve alıntılarını, Kültür ve Ruh Sağlığı yazarlarını, Kültür ve Ruh Sağlığı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
315 syf.
3/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Makale ve bilimsel yazılar okumayı seviyorsanız tavsiye edebileceğim bir kitap fakat 2003 yılında yayımlandığı için çoğu makale 1999 yıllarına ait. Güncelliği beni düşündürdü ve okurken zorlandığım bir kitap olmasına rağmen bazı tespitler can alıcıydı
Kültür ve Ruh Sağlığı
Kültür ve Ruh SağlığıKemal Sayar · Metis Yayınları · 201221 okunma
Bazı hastalar daha önce saklı kalmış utanç ve acı verici öykülerini anlattıklarında duygusal boşalma ve rahatlama yaşarken, bazıları öykülerini zaten defalarca anlatmış durumdadır. Bunlar takıntılı ve değişikliğe imkân tanımayan bir şekilde durmadan yinelerler öykülerini. Böyle durumlarda terapinin hedefi öykünün bütünlüğünü kırmak, yeni öykülerin anlatılmasına olanak sağlamak, geçmişi değerlendirmenin ve geleceği tasavvur etmenin yeni yollarını açmaktır.
Reklam
Zamanının aşırı dolu olmasının yarattığı şiddet. Kendine ayıracak zamanı yok Jane'in, zaman yitirdiğini ve zamansal baskı altında olduğunu hissedip bitkinlik ve öfke duyuyor. Dışsal zamana ait taleplerin içsel zamanın önceliklerine el koyması, toplumsal düzenin Jane'e uyguladığı bir şiddettir.
Coşkusal ve ahlaki süreçler arasındaki, psikoterapi çalışmalarını da ilgilendiren bağları sergilemek üzere, Kutsal Kitap'tan bir örnek vermek istiyorum. Acı çektirilen Eyüp, o dönemdeki duygusunun İbranice "sinirlilik" anlamına gelen ka'as olmasından yakınır. Sinirlenmiş sözcüğün en eski anlamıyla "sarsılmış"tır. Eyüp'ün tedirgin ve "sarsılmış" oluşu psikosomatik olarak anlaşılabilir elbette, ama aynı zamanda sosyosomatiktir. Sarsılmış olma hissi, içimizde etkiler yaratan bir dış kuvveti hissetmektir. Psikolojik süreçlerin toplumsal süreçler tarafından derinlemesine etkilenmesi olarak anlaşılması gerekir. Eyup'ü sarsan, Düşman'ın bu dünyada yaptıklarına, insani açıdan önemi olan her şeyi tehdit edip yıkmasına Tann'nın izin vermesidir.
Bütün basitliğine rağmen, bu antropolojik bakış açısı kişinin, başka kişilerin de bulunduğu dünyayla ilişkisi hakkında temel bir şeyi kavramamızı sağlamaktadır. Ahlaki olan ile coskusal olan, doğrudan bağlıdır birbirine. Psikolojik kuramlarda sıkça görülen iddialarin tersine, coşkular çoğu zaman bağımsız ya da rasgele dolaşmakta olan bireysel durumlar değildir. Yerel dünyalardaki ahlak yaşantılara bağlıdır. Hem içimizdedir coşkular, hem de dışımızda.
Etnografik açıdan toplumsal yaşamın belirleyici özelliği, pratik anlamda, insanları en çok ilgilendiren şeylere yönelik tehlikelere göre düzenlemiş olmasıdır. Hepimiz yerel dünyalarda yaşarız: Ailede, bir ilişkiler ağı içinde, mahallemizde, işyerinde. Her dünya bir toplumsal deneyim akışı, yani başkalarıyla çatışmaların ve görüşmelerin sürdürüldüğü bir iletişim ve etkileşim ortamıdır. Bu dünyaların her birinde önemli bir şeyler vardır -işin içinde olanlan yakından ilgilendiren, önemli şeyler. Bu önemli şeylerden bazıları çok yaygındır: Statü, nihai anlam ve değerler, hayatta kalabilme gibi
Reklam
Küresel çağda "kaygan kimlikler"den bahsedilmektedir: Kendilerini hikâye etme kudreti ellerinden alınmış halklar "ustanın araç gereciyle ustanın evini yıkmayı" denemekte, melez kimliklerinin kendilerine sağladığı güvenle sömürgeciliğin dilini deşifre etmektedir. Müphemliğe tahammulün öne çıktığı bir dünyada, kültürel psikiyatr de eski önkabullerinden sıyrılmış ve toplumları içeriden anlamayı görev bilmiştir.
Depresyon, erken çocukluk yaşantılarındaki yoksunlukların bir sonucu olarak görülebileceği gibi, nörokimyasal iletkenlerdeki azalma ve değişkenliklerin ve hatta toplumsal bazı etkenlerin sonucu olarak da değerlendirilebilir
Kişiler ahlaki tutarlılığı önceleyen bireyler olmaktan çıkarak başkaları tarafından beğenilmeyi önceleyen bireylere dönüşür ahlaki olarak doğru olanı yapmak yerine başkalarını cezb ederek onların beğenisini kazanmak hayatın temel amacı olur
, Öfkemi belli etmem bırakırım başkaları bana sinirlensin ama biliyor musunuz Aslında her zaman sinirliyim galiba sanırım hayata karşı öfke duyuyorum gerçekten başımıza sarılmış gerçekten çok fazla bu yaşam
Reklam
''Türkiye'de yapılan çalışmalar gözden geçirildiğinde depresyonun kültürel yönlerinin yeterince ele alınmadığı, çoğu kez Türkiye'de gözlenen depresyonların Batı ülkelerinde gözlenenlerden farksız varsayıldığı, kültürel özellikleri ele alan çalışmaların ise genellikle modernist yaklaşımı benimsediği, Batı ülkelerinde geliştirilmiş ölçeklerin
''Psikiyatrik bozukluklar da dahil olmak üzere, psikopatolojiler türoluşsal bir tarihe sahiptir ve bütün toplumlarda görülür; ama bunlar kültür tarafından oluşturulmuş, dilleri, inançları, gelenekleri, dünya görüşleri, davranış eğilimleri ve değerleri farklı kişiler tarafından ifade edilir. Genel tıbbi sorunlar, yani 'somatik' semptomlar psikopatolojinin 'doğal' dilinin ayrılmaz bir parçasıdır. Psikopatoloji vakaları ise her zaman bir halkın anlam sistemi içinde yer almıştır. Söz konusu halkın dünyadan ne anladığı, insanların başına gelen hastalık ve felaketlerin nedenlerini nasıl kavradığı, bedenlerini nasıl işleyip neden çöktüğüne dair tasavvurları da bu anlam sistemine dahildir. .. Psikopatoloji halkların anlam sistemlerinden kolayca ayrılamaz; Tezahürleri, sorunlu kişilerin içinde yaşadığı, özgül kültürel temellere sahip koşullar altında gerçekleşir. Psikopatolojiyi nörobiyolojik bir öze indirgemek, onun ne, neden ve nasıl olduğunu gözden kaçırmaya yol açar.''
''1980'lerde, araştırma faaliyetini birlikte sürdürdüğüm meslektaşım ve eşim Joan Kleinman'la birlikte, Çin'deki Kültür Devrimi sırasında ciddi travmalar yaşamış olan aydınlar, politik kadrolar ve işçilerle görüşmelere yapmış, bu arada sinirsel yıpranmışlık / nevrasteni şikayetlerini dinlemiştik. Şikayetler daha da ayrıştırılmış, baş dönmesi, bitkinlik ve ağrı hissedildiği de belirtimişti. Birçoklarının paylaştığı, en azından anlayabildiği kişilerarası standart bir deyimdi bu. Kültür Devrimi'ni açıkça eleştirmenin politik bakımdan çok tehlikeli olduğu bir dehşet döneminde söz konusu yakınmalar ortak ve gizli bir tarih oluşturuyordu. Tedirgince yaşanan sinirliliki kendilikleri, bedenleri ve ilişkileri parçalayan muazzam bir politik güç tarafından sarsılmış olma duygusu yaratmıştı kişilerde. Baş dönmesi, politik ve toplumsal devrimin çalkantıları arasında yaşanan iç ve dış yön kaybını birbirine bağlamaktaydı; bitkinlik, tükenmiş kolektif ve kişisel kaynakların birbirine bağlı yaşantıların dışavurumuydu; ağrı ise hem toplumsal hem de bireysel bedende hissediliyordu. Kültür Devrimi kolektif güvenliği, kişisel konumları, ilişkileri, kaynakları ve yaşamları tehdit etmişti. Tehlike ve sinirlilik aynı anda hem ilişkiler ağında hem beden-kendilikte patlayan travmatik süreçleri betimlemektedir.''
''Görüldüğü gibi, duyguların dışavuruluşunu anlamak daha geniş bir kültürel kavrayış ve duyguların sadece psikoloji değil, aynı zamanda bir din ve kültür dünyasına ait olduğuna ilişkin bir farkındalık gerektirmektedir. Söylemin çok küçük parçalarını anlamak, birkaç cümleye ancak çok küçük bir kısmı dile getirilmiş büyük çaplı öyküleri sezebilmek ve söz konusu kişinin açıkça ifade ettiği şeylerle bağlantısı kurulabilecek çağrışımların ya da sezgisel yaşam deneyimlerinin oluşturduğu örüntüleri fark edip izleyebilmek hep derinlemesine kültürel süreçlerdir ve kültürel yeterlilik gerektirirler.''
Kendiliği bir sandık gibi düşünürsek bu sandığın içindekiler kendiliğin temsilleridir, yani imgeler, önermeler, ve öznenin kendisini resmettiği temel metafordur. Kendilik ayrı bir bilişsel şema ya da kavram olarak kuruldupun da kendi temsiliyle özdeş sayılabilir.
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.