"Laiklik, din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır" şeklinde çok farklı çerçevelerde alınabilecek bir tanım son derece hatalı ve tehlikelidir. İşin esasına uygun ve bilimsel değildir. Türkiye'de yıllarca bu tanımda ısrar edildi ve bunun sonuçları kuşku ve karmaşa getirici oldu. Bu karmaşa sonucundadır ki laiklik, devlet ve hukuk düzen ile ilgili bir tavır ve yöntem olmaktan çıkarılıp bir ideoloji, hatta din gibi algılanmaya başlandı. Bunun en tehlikeli yanı ise, laikliğin din-islam karşıtı (hatta düşmanı) gibi algılanması olmuştur. Olay, sadece algılanma düzeyinde kalmamış, laikliği din gibi gösterip İslam üzerinden siyaset ve çıkar sağlayan dinci siyaset odakları bu hatalı algılamanın sürekli bir biçimde altını çizerek büyük kitlenin kafasını karıştırmış, hatta belli bir kısmını "ya laiklik, ya İslam" ikilemiyle karşı karşıya getirebilmişlerdir.
Laiklik, bırakın İslam vahyi ile çelişip çatışmayı, tam tersine, İslam vahyinin insan hayatına sokmak istediği değerleri koruyan ve yücelten bir yöntem ve disiplindir. Çünkü dinin, resmi egemenlik aracı olmak üzere kurumsallaşmasının önüne geçmektedir.
Kur'an gösteriyor ki, hak ve halk aleyhine sürüp giden egemenliklerin tarih boyunca temsilcisi olmuş "kral" sadece yönetim yetkisi değil, ilahlık yetkiside kullanmıştır. Kırılması gereken işte bu ikincisidir. Bunu gerçekleştiren sistem laikliktir.