Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Semavi Dinlerin "Kutsal" Bilinen Kitapları

Kur'an'ın Eleştirisi 1

İlhan Arsel

Kur'an'ın Eleştirisi 1 Sözleri ve Alıntıları

Kur'an'ın Eleştirisi 1 sözleri ve alıntılarını, Kur'an'ın Eleştirisi 1 kitap alıntılarını, Kur'an'ın Eleştirisi 1 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hmmm...?
"Ey iman edenler! Şayet inkarı imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi dostlar edinmeyin. İçinizden kimler onları dost edinirse, işte kendilerine kötülük edenler bunlardır." (Tevbe/23)
Hacer-i esved ki kara taş diye bilinir, şimdi üç büyük ve bir kaç küçük parçadan bir araya getirilip taş bir çemberle çevrilidir, çemberin etrafında da gümüş bir halka bulunmaktadır. Söylendiğine göre, Kabe'nin kutsiyeti "Hacer-i esved'den ileri gelmiştir. Çünkü eski Araplar Lat, Uzza, ve Menat adındaki putlar yanında asıl Hacer-i esved adındaki bu taşa taparlardı. Daha doğrusu Safa ve Merve adıyla anılan iki tepe arasında koşup şeytanlara taş atarlar ve Hacer-i esved'i öperlerdi. İslam kaynaklarından öğrendiğimize göre, Hz. Muhammed hicretin yedinci yılında umre ziyaretinde bulunmak üzere Mekke'ye gitmek için, Kureyşlilerden izin istemiş ve ziyareti sırasında Kara Taş'ı öpmüş, elleriyle okşamış ve yarıkoşar adımlarla etrafında üç kez dolaşmıştır. Daha sonra Mina Dağı' nı sağ tarafına alarak "Cemre" mahalline yönelmiş ve yedi çakıl atmak suretiyle şeytanları kaçırttığını bildirmiştir.
Sayfa 155 - KaynakKitabı okudu
Reklam
Tanrı, Muhammed’in söylemesine göre, hep Arap gelenekleriyle meşguldür; hani sanki yeryüzünde başka topluluklar ve bu toplulukların düzeltilmesi ya da sürdürülmesi gereken gelenekleri yokmuş gibi!
Görülüyor ki, Muhammed, Ebu Bekir’in Müslümanlığı kabul etmesi vesilesiyle Kur’an’a, “Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir” (Ahkaf Suresi, ayet 19) ya da “Dileyen Rabbine giden yolu tutar” (İnsan Suresi, ayet 29) diyerek Müslüman olup olmamayı sanki kişinin istek ve iradesine bağlıymış gibi gösterirken, Müslümanlığı kabul etmeyen Ebu Talib’in tutumu karşısında, “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslama açar; kimi de saptırmak isterse... kalbini iyice daraltır...” (Enam Suresi, ayet 125; Kasas Suresi, ayet 56 vd...) şeklinde ayet koymuş, böylece çelişkili iki hükmün Kur’an’da yer almasına neden olmuştur.
Arsel bir şeyler deniyor
Öte yandan Kur’an ayetlerinin ne kadarının indirildikten sonra kaldırıldığı, daha doğrusu okunmaz olduğu, kesin olarak bilinmez. Örneğin, Muhammed’in eşlerinden Ayşe’nin söylemesine göre Ahzab Suresi, Muhammed zamanında 200 ayet olarak okunmaktaydı. Ancak, bugün elimizde bulunan Kur’an’a göre Ahzab Suresi 73 ayetten oluşmakta! Bundan dolayıdır ki, Muhammed’in şöyle dediği bildiriliyor: “Sizden kiminiz, ‘Kur’an’ın tümünü elde ettim’ der. Oysa Kur’an’ın tamamının ne olduğunu bilmez. Kur’an’dan birçoğu (yiyip) gitmiştir. Herhangi biriniz, (‘Kur’an’ın tümünü elde ettim’ demesin de) ‘Kur’an’dan olabildiğince elde ettim’desin.
İslam şeriatı tarihi, bir yandan Orta Asya'lara, diğer yandan Afrika'nın kuzeyinden İspanya'lara kadar uzanan saldırı ve savaşlarla, kılıçla dehşet saçarak, kan akıtarak dini yaymak, insanları zor kullanarak ve özgürlükten yoksun tutarak yönetmek gibi örneklerle dolu bir tarih olmuştur. Sadece Orta Asya'daki Türklerin, Arap orduları tarafından kılıçtan geçirilerek Müslüman kılınmalarının örneğine göz atmak, bu konuda fikir edinmek için yeterlidir.
Sayfa 343 - KaynakKitabı okudu
Reklam
Değişmekte olan bir dünyada, hiç değişmeyen vahiylerle değil, yaratıcılığın ve gelişmenin tek aracı olan akla özgürlük vermekle, akılcı düşünceyi egemen duruma getirmekle, din verilerini eleştirel akıl süzgecinden geçirmekle uygarca yaşanabilir.
. Aynı şeyi NahI Suresi’nin 93. ayetinde görmekteyiz: “Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat o, dilediğim saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız” (NahI Suresi, ayet 93). Burada anlatılan, Tanrı dilediğini doğru yola sokuyor, dilediğini saptırıyor, sonra da onları,, böyledirler diye sorumlu tutuyor.
Kendilerini “aydın din adamı” sayan mollalarımızdan bir kısmı, hani sanki “hadis” diye bir kaynak pek yokmuş gibi, İslamın Kur’an’dan ibaret bulunduğu, başkaca dayanak aranmaması gerektiği kanısını yerleş- tirmeye çalışırlar. Oysa, Muhammed’in yaşamını incelemeden, “hadis” ve “sünnet” şeklinde bıraktığı hükümleri bilmeden, Kur’an’ı anlamak mümkün değildir.
Kur’an, her şeyden önce Muhammed’in günlük siyasetinin ve gereksinimlerinin ürünü niteliğini taşıyan bir kitaptır.
Reklam
Neden dolayı Tanrı, diğer ümmetleri, Araplardan önce düşünmüş, onlara kendi içlerinden peygamberler seçmiş ve bu peygamberler aracılığıyla kitap göndermiştir de, Araplar için bu işi, çok daha sonraya bırakmıştır? Neden dolayı Yahudilere, Hıristiyanlara ve Araplara kendi içlerinden “peygamberler” ve kendi dillerinden “kitap”lar göndermiştir de, bu işi diğer ümmetler için (örneğin, Türkler için ya da diğer toplumlar için) yapmamıştır? Ve mademki İslamı, bütün insanlar için göndermiştir, o halde neden dolayı Kur’an’] Arapçadan başka bir dilde (örneğin, Türkçe, Farsça, Çince vb...) göndermeyi düşünmemiştir? Tanrı Arapçadan başka bir dil bilmez midir ki, kendisine sadece Arapçayla ibadet edilmesini istesin? Öte yandan, neden Tanrı, hem bir yandan Kur’an’ı sadece Araplara gönderdiğini söyler hem de bu söylediğini cerh edercesine bütün insanlara gönderdiğini bildirir? Bu ve buna benzer sorulara mantıklı bir yanıt bulmak güç olmakla birlikte, Muhammed’in Mekke ve Medine dönemi itibariyle yaşamlarına kısaca göz atmak şeklinde bazı konuları açıklığa kavuşturmak mümkündür.
Malum kitle bunu da görmezden gelir :D
Muhammed, Hatice’nin hediye ettiği Zeyd b. Harise adındaki bir köleyi, daha Mekke dönemindeyken, ilk Müslüman olanlardandır diye kendine evlat edinir. Ve kendi adını ona verir. O zamana gelinceye kadar Zeyd, kendi öz babasına nispetle Zeyd b. Harise olarak çağrılırken, Muhammed tarafından evlat edinildikten sonra, Zeyd İbn Muhammed diye çağrılmaya başlanır. Muhammed, onu halasının kızı Zeyneb ile evlendirir. Medine’ye göçten sonra, günlerden bir gün Muhammed, Zeyd’i ziyaret için evine gittiğinde kapıyı Zeyneb açar. Zeyneb’in görünüşü Muhammed’e hoş görünür. Bunun üzerine Zeyd karısını boşar ve Muhammed Zeyneb’le evlenir. Ancak, geçerli olan Arap geleneği, böyle bir evliliği haram saymaktadır. Çünkü, bu geleneğe göre Zeyd, kendisini evlat edinen Muhammed’in öz oğlu durumundadır. Onun adıyla çağrılmaktadır. Ve işte Muhammed’in Zeyneb’le olan evliliğini sağlayabilmek için Tanrı, bu Arap geleneğini değiştirdiğini bildirmek üzere şöyle bir ayet indirir: “(Evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur...” (Ahzab Suresi, ayet 5). Bu ayete dayalı olarak Muhammed, daha önce Zeyd’in adını “Zeyd İbn Muhammed” olarak değiştirmişken, şimdi onu kendi öz babası olan Harise’ye nispetle çağırmaya başlar ve adını eski şekline dönüştürüp “Zeyd b. Harise” yapar. Ayrıca da Zeyd’in babası olmadığına dair Kur’an’a, Tanrı’dan geldi diyerek, “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir...” (Ahzab Suresi, ayet 40) şeklinde ayet koyar.
Neden Tanrı böylesine değişik ve anlaşılması güç şeyler üzerine yeminler ederek konuşur? Neden amacını herkesin anlayabileceği bir dille ortaya koymaz? Ve bütün bunlar bir yana, neden Tanrı yemin eder? Hiç yüce olduğu söylenen bir Tanrı yemin eder mi?
Sayfa 90 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Kafırûn Suresi’nde “müşrik”lerle ilgili olarak, “Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kafirûn Suresi, ayet 6) diye yazılıdır. Bakara Suresi’nde de Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerle ilgili olarak, “...(onlardan Allah’a ve ahret gününe inanıp yararlı iş yapanlar) Rab-lerinin kalındadır. Onlar için artık korku yoktur” (Bakara Suresi, ayet 62) diye yazılıdır. Yine Bakara Suresi’nde, “Kendi dinlerine uymadıkça Ya-hudiler ve Hıristiyanlar senden hoşnut olmayacaklardır” (Bakara Suresi, ayet 20) diye ayet vardır. Görülüyor ki, bu ayetlerde, İslamdan başka din ve inançlara (örneğin, Yahudiliğe ya da Hıristiyanlığa) yönelmenin kişiye bağlı bir iş olduğu anlamı yatmakta. Fakat, buna karşılık, Kur’an’da, İslamdan başka din olmadığına, başka bir dine yönelenlerin “sapık” sayılıp cezalandırılacaklarına, onlara karşı savaş açılması ve İslami kabul etmelerine kadar savaşın sürdürülmesi gerektiğine dair ayetler de vardır ki, sık sık tekrarladığımız gibi, bazıları şöyledir: “Allah katında din şüphesiz İslamiyettir” (Al-i İmran Suresi, ayet 19). “Kim İslamiyetten başka bir dine yönelirse onunki kabul edilmeyecektir. O ahrette de kaybedenlerdendir” (Al-i İmran Suresi, ayet 85). “.. .Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün...” (Tevbe Suresi, ayet 5). “Kendilerine kitap verilenlerden (Yahudiler ve Hıristiyanlar) Allah’a ve ahret gününe inanmayan, Allah ile Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslam dinini) kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe Suresi, ayet 29).
Şok oldum
eski Arap geleneklerine göre, evlat edinilen kimse, onu evlat edinenin “öz oğlu” gibi sayılırmış. Böyle olduğu içindir ki, onun soyadını alır, ona mirasçı olurmuş. Boşadığı ve ilişkisini kestiği karısı, kendisini evlat edinen tarafından karı olarak alınamazmış. Bunun en güzel bir örneği Muhammed, Zeyd ve onun karısı Zeyneb’le ilgili olaydır:
406 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.