Asırlar önce Necid çölünde başladı bu hikâye. Günden güne, söylene söylene serpildi, genişledi, güzelleşti. Söylendi durdu yüzyıllarca...
Genceli Nizâmi de anlattı bu aşkın güzelliğini, başkaları da... başka büyük şairler de... Fuzûlî’nin mısralarıyla şaheser oldu.
Sizleri, sevilecekler içerisinde en çok sevilmesi gerekene ulaştıracak, bir tecrübenin hikâyesine davet ediyoruz.
Gecenin çöl rüzgarlarını dinledi Mecnûn. Onların uğultularına kulak vererek düşündü durdu karanlıklarda. Leylâ'nın siyah saçlarını ve yanağındaki siyah beni düşündü. İçine düştüğü ve çıkamadığı siyah gözlerini. Göklerine yıldızların üşüştüğü çöl gecesi gözlerini. Ah, Leylâ ne kadar masum, ne kadar asil. Leylâ ne kadar mahcub, ne kadar temiz. Gözlerinin içi gülüyor Leylâ'nın. Leylâ güldü mü dünya gülüyor. Leylâ'yı hayal etmek bile ne kadar dayanılmaz bir hal. Sonsuzluğu fısıldayan çöl ve gökyüzü altında insan ne kadar yalnız. İşte her şeyi örten gece insana kalbini açıyor. Gecenin asude genişliğinde Mecnûn ve derdi var. Mecnûn inledi... "Geceyi aşığa sığınak ve azab kuyusu yapan Allah'a şükürler olsun"