Meczup Yaratmak sözleri ve alıntılarını, Meczup Yaratmak kitap alıntılarını, Meczup Yaratmak en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İki düş görerek önemli dinsel görevler üstlendiğini söyleyen Said-i Kürdi, kendi anlatımına göre ilk kerametini de Bitlis yolunda göstermiş: Elleri kelepçelidir. Abdest almak istemiş. Bileklerindeki kelepçe kendiliğinden açılmış. Bunun nasıl olduğunu soranlara "Olsa olsa namazın kerametidir" diye açıklamış.
Oysa Said-i Kürdi kendinde keramet görmediğini yıllar sonra yazdırdığı kitaplarında yineleyecektir. Prof. Şerif Mardin de onu, "Said Nursi bu konuda hiç tavizkar değildi: Kendisine keramet sahibi kişi rolü verilmesini reddetti" diyerek destekleyecektir.
Şahiner ve Şerif Mardin’e göre bu eğitim, üç ay sürer ve Said-i Kürdi, “şeyhinden icazet” alarak “mezun” olur. Her iki yazar da, bu mezun olunan okulun niteliğini açıklamıyor. Said-i Kürdi'nin kendi ağzından yazılan öz yaşam öyküsünde, "20 yıllık eğitimi üç ayda tamamladığı" belirtilmektedir.
Said-i Kürdi'nin ardılları “Nursi” adının “Nur” ayetlerinden geldiği izlenimini
uydurma çabasındadırlar. Oysa nasıl “Kürdi” onun kökenini belirtiyor ve bir san olarak
kullanılıyorsa, “Nursi” de onun “Nurs” köyünden Said olduğunu belirtmektedir. 'Said-i Nursi'
Türkçesiyle “Nurslu Said”dir.
Onun yazdırdığı kitaplara da, “Nur Risaleleri” yani “Nur kitapları” denmesinden
esinlenerek, “Nursi” adı verildiği inancını yaymaktadırlar. Oysa Malmisanij, “Nursi” adının
ya da sıfatının, daha “Nur kitapları” yazılmadan, Said-i Kürdi tarafından yazılarının altına
imza olarak konulduğunu “Asarı Bediiye, s.397”den aktarıyor.
Ardıllarından çoğunun, Kur'an ayetlerine dayanarak işi kutsallığa vardırdıkları
görülüyor. Basılı ciddi belgelere göre onun köyü, Bitlis'in Hizan ilçesinin Sağınlı (Uçum)
bucağına bağlıdır. Özgün adıysa 'Nors'dur.
Said-i Kürdi'nin hayatını abartarak yazan Prof. Şerif Mardin, Cemal Kutay ve Necmeddin Şahiner, onun Van Valisi İşkodralı Tahir Paşa'nın yanında görev aldığını ve ona danışmanlık yaptığını belirtiyorlar.60
Şahiner danışmanlığa yeni bir biçim ekliyor ve onun 80-90 kitabı üç ayda ezberden anlattığını; Vali Tahir Paşa'nın da onu kapı aralığından dinlemiş oluyor.61
Yazarlara göre, 1894 yılı Said-i Kürdi için renkli bir yıldır. Van'dan ne zaman ve niçin ayrıldığı belirtilmez. Kendisi “Bitlis Valisi Ömer Paşa bana köşkünü, bin altın para ve kızını vermek istedi. Ben yine bu keyfimi (giyimimi) onlara değişmedim” diyerek kendine özgü giyimini öne çıkarır.
Sultan Reşat'ın gezisi üç hafta sürer. 7 / 8 Haziran 1911'de Selanik'te onuruna bir gece eğlencesi düzenlenir. Ömer Naci, Erzurum heyetini içki masasında konuk eder. Ömer Naci'nin arkadaşı Nazım Ören de oradadır. Nazım Ören ilginç giysili Said-i Kürdi'yi o gece tanır ve şunları yazar:
“O, Erzurum Heyetine İstanbul'dan katılmıştı. Benden
Osmanlı Devleti döneminde ne zaman nerede, ne için tevkif edildiği, yargılanıp yargılanmadığı bilgisine yer vermeyenlerin anatomi kitapları ezberlettiği Said-i Kürdi hakkında, dönemin en önemli tanığına başvurmak gerekiyor. Vahdettin'in Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi...
Said-i Kürdi'nin yaşamını araştıranlarca ve Nurculuk üstüne ve onun yaşamının derinlikleri üstüne bilimsel kitap yazan ABD'de ünlenmiş Prof. Şerif Mardin'in nedense görmezden geldikleri Mustafa
Sabri Efendi, 1950'lerin başlarında kaleme aldığı satırlarda, Said-i Kürdi'yi kıyasıya eleştirir:
“Said-i Kürdi meselesini tetkik ederken başlıca iki nokta üzerinde durmak icabeder.
Birincisi; müridlerinin Said-i i'zam edeceğiz (ululaştıracağız) diye küfre kadar varan
sözleridir.
İkincisi ise; Sait'in izharı keramet etmesi ve sureyi Nur'un (Nur Suresinin) asıl muhatabının kendisi olduğu hakkındaki zu'mu batılı (boş inancı).. Belki de bu sözleri iğfalatı şeytaniyyeyi (şeytani iğfali), ilhamatı hakikiye (Allahın ilhamı) zannedecek kadar ihtiyar ve mağşuş (karışık) olmasındandır. (..) Kürt Cemaatinde Şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur
fakat yazmaz, imla bilmez, seksen sene, içinde yaşadığı millet olan Türk'ün lisanına hakkıyla
vakıf olamamış, felaketten felâkete sürüklenmiş, bir hapisaneden diğerine sürülmüş ve bugün
seksen yaşını geçmiş bir ihtiyar adamdır...”
Unutulmamalıdır ki, dünyayı yeniden işgale soyunanlar öncelikle, bağımsızlığına düşkün toplumları dağıtmak, tarihten silmek için, etnik çatışmayı dinsel çatışmaymış gibi göstermekte ve yurttaşları birbirine düşürerek ezmektedirler.