Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Medine'den Lozan'a

Taha Akyol

En Yeni Medine'den Lozan'a Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Medine'den Lozan'a sözleri ve alıntılarını, en yeni Medine'den Lozan'a kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Adliye Vekili Mahmut Esat'a göre bu "komisyonlar şu kanaatte idiler. Her milletin kanunu kendi ihtiyaçlarına göre yapılır, bizim kanunlar da bize göre yapılmalıdır. Bu yanlıştır." Adalet Bakanı Bozkurt, şu konuşmayı yaparak, Vacibat ve Hukuk-i Aile komisyonlarını feshetti: "Sayın arkadaşlar! Türk ihtilalinin kararı, Batı medeniyetini kayıtsız şartsız kendisine mal etmek, benimsemektir. Bu o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki, önüne çıkacaklar, demirle, ateşle yok edilmeye mahkumdur. Bu prensip bakımından kanunlarımızı oldukları gibi Batı'dan almak zorundayız. Böylelikle Türk ulusunun iradesine uygun harekette bulunmuş olacağız... Şimdiye kadar geçen hizmetinize teşekkür eder ve komisyonların vazifesine son veririm...
Sayfa 151 - DKKitabı okudu
Andrew Wheatcroft: Ancak, biz Mora'da binlerce Türk ve Türk kadının (Yunanlılar tarafından) insanı şaşırtan bir vahşetle öldürüldüklerini biliyoruz.
Sayfa 109 - DKKitabı okudu
Reklam
Gerçekten, Kuran, da dörde kadar evlenme, bir tavsiye bile değil, bir izindir, yani sadece"caiz"dir. Kuran, ın asıl tercihi, tek karılı evliliktir. Evlenilen kadınlar arasında adalet sağlanması emredilmiş ve hiçbir zaman bu adaletin sağlanamayacağı da vurgulanarak, aslında, tek eşli evlilik tercih ve teşvik edilmiştir. (Nisa suresi 3)Buna bakarak çok karlı evlenmeleri tahdit etmek, hatta yasaklamak İslamiyet bakımından mümkünmüdür? HAK, ın gerekçesindeki"caizde devletin tasarruf yetkisi"ne göre evet.
Çok Doğru Tespit
Türkiye yıllardan beri darbelere küfrederek 'demokratlık avuntusu' içinde zaman kaybedeceğine, asıl sorunlarımız olan irrasyonel siyasi kültür, partilerin otarşik yapılanması, yelpaze­nin parçalanması, seçim sistemi, demokrasilerde 'yönetim' me­selesi gibi konuları görüp tartışsaydı, muhtemeldir ki, bugünkü "yönetemeyen demokrasi"miz bu kadar zaaf ve dağınıklık için­ de olmazdı.
Medine Vesikası'ndan beri Müslümanların, bizlerin ve bü­tün insanların yaşadığı 'deney'lerin yönü hukukun 'mülki'leş­mesidir, objektifleşmesidir, rasyonelleşmesi ve 'genel'leşmesidir. 'Laiklik' kelimesi etrafında 'Pozitivist' ya da 'İslamcı' soyut ideolojik spekülasyonların çıkmaz sokaklarına dalmadan, ide­olojimizi yüklediğimiz bu 'kelime'nin gözümüzü kapatmasına fırsat vermeden, realiteyi, tarihin 'deney'lerini görmeliyiz. Zih­nimizdeki 'hukuk' kavramını bir kaynakla sınırlamadan bütün tarihi ve çağdaş 'deney'lerden yararlanarak rasyonel bir şekilde zenginleştirmeliyiz. Gelişme, bu yönde olur. Tarih laboratuvarı bunu kanıtlamış bulunmaktadır. Hukukun çatışkan din, mez­hep, felsefe ve etnisite farklarına değil, birleştirici vatandaşlık ve 'ülke' esasına dayanması ve uygulanması bir zarurettir. 'Millet' olmanın hukuki şartı ve temeli budur.
Lozan Konferansı'ndan
ELEFTERlOS VENlZELOS Müslümanların aile ve şahsın hukuku davalarına Şer'iye mahkemeleri bakıyor. Hristiyanların da Hristiyanlık kanunları uyarınca bu konulara bakacak kendi mahkemelerinin olmaması kabul edilemez, lSMET PAŞA Türkiye, vatan çocuklarının soy ve din ayrımı olmaksızın eşit haklardan yararlanmalarını ve aynı yükümlülükleri üstlenmelerini gerekli görmektedir. Anayasayla yönetilen bir ülkede vatandaşlar arasında ayırım olamaz.
Reklam
Venizelos, uzun muhtırasında, artık zafer kazandıklarına gö­re, galip devletlerin "dünya sulh ünü asırlardan beri tehdit eden Şark meselesini halletmek için iktidarını haiz olduklarını" ha­tırlatır ve Türkiye'nin bu şekilde taksim edilip manda altına alınmasını savunurken, bir de şu görüşü ileri sürer: "Eğer Osmanlı İmparatorluğu bırakılır ve Hıristiyan ahali üzerin­ de hükmü devam ederse, Türk idaresinin şifa kabul etmez kusuru iti­bariyle, dünya sulhü, istikbalde her gün sarsıntıya uğrayacaktır." Venizelos'un bu görüşlerinin ve "medeniyet mahareti olma­yan Türk kavmini "cezalandırma düşüncesinin o sırada Paris ve Londra'ya egemen olduğunu göreceğiz. Peki, Paris'te bizi kim temsil ediyordu? Damat Ferit Paşa!
Bugünkü İslamcıların da laikçilerin de zannetti­ğinin aksine, İslamda da devletin rasyonel 'yasama' alanı çok geniştir. Hz. Ômer'in bazı Kur'an ayetlerinin bulunduğu konu­larda bile içtihat yaptığını ve bazı değişikliklerle putperest İran'ın vergi hukukunu aldığını hatırlayalım.
İslamda içtihat meselesi ve "nass", "maslahat", "rey", "istih­san", "kıyas", "mezhep", "zaruret" gibi konuyla ilgili kavramlar için Hayreddin Karaman'ın "İslam Hukukunda İçtihat" adlı fevkalade kıymetli eserini okurlarıma tavsiye ederim.
Hak mazbatasında verilen diğer güzel bir örnek de kölelik­tir: Eski çağların şartlarında Şeriat köleliği "caiz" saymış, ama çok - karılı evlenmede olduğu gibi, "köleliğin kaynaklarını tah­dit edip köle sahibi olmayı zorlaştırarak", kölelere yeni haklar tanıyarak ve köle azadını büyük sevap sayarak aslında kölelikten arınmayı tavsiye etmiştir. Osmanlı' da kölelik yasaklandığı zaman hiçbir Şer'i itirazla karşılaşılmamıştır.
Reklam
Radikal İslamcılarla radikal laikler, bu konuda aynı görüşte­dirler: Farklı amaçlara ulaşmak için, ikisi de Şeriat'in kapsamı­nın çok geniş olduğunu, değişmez, katı bir kaideler yığını oldu­ğunu düşünürler.
Kur'an'da dörde kadar evlenme, bir tavsiye bile değil, bir izindir, yani sadece "caiz"dir; Kur'an'ın asıl tercihi, tek - karılı evliliktir. Evlenilen kadınlar arasında adalet sağlan­ması emredilmiş ve hiçbir zaman bu adaletin sağlanamayacağı da vurgulanarak, aslında, tek eşli evlilik tercih ve teşvik edilmiş­tir. (Nisa suresi, 3)
Ol vakit dahi Şer'i mahkemelerden başka mahkemeler kurul­masına bu derece şiddetli lüzum var imiş. Şimdi ise ticaret ve mua­melat pek ziyade yoğunlaştı. Bunlar düşünülür ise, Nizamiye mah­kemeleri teşkiline ne derecede mecburiyet olduğu meydana çıkar
Abdülhamid'in reformu
Abdülhamid Han, Nizamiye mahkemelerini geliştirip teşkilandırarak yargı birliği yolunda önemli bir atılımı gerçek­leştirmiştir: 1879 tarihli Mehakim-i Nizamiyenin Teşkilatı Kanun-ı Muvakkati adlı yasa ile hukuk ve ceza mahkemeleri ayırımı belirgin hale getirilmiş ve bugükü hukuk ve ceza mahkemelerimizin temeli atılmıştır. Eski hukukumuzda olmayan savcılık (kamu davası) kurumu ile avukatlık kurumu ve noter­lik kurumu hukukumuza dahil edilmiştir. Ticaret mahkemeleri de artık Adliye Bakanlığı'na bağlanarak yargı birliği yönünde büyük merhale katedilmiştir. Abdülhamid dönemindeki önemli bir başarı da, yeni mah­kemeler ve yeni hukuk için gereken hukukçuları yetiştirmek ü­zere kurulan "Mekteb-i Hukuk"un kalıcı ve esaslı bir şekilde yeniden kurulmasıdır. Medrese dışında ilk hukuk mektebi 1870'de faaliyete geçmiş, 1874'te Batı'ya dönük bir hukuk programı oluşturulmuştur ve hocaların çoğu "Mösyö"dür. Abdülhamit devrinde, 1880'de kurulan ve günümüze kadar gele­rek İstanbul Hukuk Fakültesi'nin de temelini oluşturan "Mek­teb-i Hukuk"ta eğitim kadrosu büyük ölçüde Türkleşmiş­tir. Abdülhamid dönemi tamamlandığında, Nizamiye mah­kemeleri son derece genişlemiştir, Şer'iye mahkemeleri Müslü­manların, azınlık(kilise) mahkemeleri gayrimüslimlerin sadece aile ve miras hukukuna bakmaktadır.
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.