Kuşaktan kuşağa; bellek, korku ve arınma üzerine bir hikaye...
...
Belki de şimdi, istasyonda hatırlamakta, reddetmektedir; iradesiyle arzusunu dizginleyerek, gelecek için önüne trene binip kaçıp gitmekten başka bir seçenek çıkarmalarını engellemek istiyordur; gözlerini öç almak istercesine yummuş, Magina'da geçirdiği zamanın süresini ve olayların sıralanışını duyumsamak isteyecek, ama yapamadığını, beceremediğini fark edecektir; takvimlerin zamanı belleğininkiyle uyuşmayacaktır çünkü, aralarında ardışıklık ya da nedensellik bağlantısı kuramadığı iki ay ve otuz yıl ve birkaç ömür birden geçmiştir. Yeni geldiği sıralarda, konak onun davranışlarını ne çabuk benimseyip alışkanlığa dönüştürmüştü, şimdi anımsadıkça şaşıyordur ve Ines'i ilk kez ne gün arzuladığını da, Jacinto Solana'nın yaşam öyküsünün kafasında ne zaman onulmaz bir saplantıya dönüştüğünü de tam olarak bilemiyordur; onun saklı kalmış notlarını bulmadan ve "Küba Adası"nı, şairin öldürüldüğü kırları, doğduğu ve yirmi yaşına değin yaşadığı meydanı görmeden bile önceydi. Tarihleri hatırlamıyor; anımsadığı ancak müzik cümleleri gibi upuzun dalgalanan duyumsamalar, Ines'i beklemenin ya da gece yarısından sonra odalara süzülüp, yakalanmaktan korka korka birtakım işaretler ve el yazmaları aramanın tedirginliğinde edinilmiş sakin alışkanlıklar.