Hayret etmemek elde değil.. Eğer insan bir eğlence yerinde zevkü sefa içerisinde eğlenirken bir asker gelip kendisine üç beş sopa vursa hayatı zehir olur, ağzının tadı kaçar, zevki kalmaz. Aynı insan, her nefes alıp verişinde ölüm meleğinin her an canını alması tehlikesiyle karşı karşıya iken bundan (ölümün verdiği acıdan) gafildir. Bunun tek sebebi, cehalet ve içinde bulunduğu hayat ile aldanıştır..
Resulullah (s.a.v) ölüm döşeğinde olan bir hastanın ziyaretine gitti ; yanına vardığında şöyle dedi :
"Onun çektiği acıları bilirim! Onun her bir damarı ölümün acısını ayrı ayrı hissetmektedir"
(Taberani, İbn Hacer, Heysemi, Ebu Nuaym)
Hazreti Ali (r.a) cihada teşvik eder ve şöyle derdi :
"Şayet savaşta öldürülmeseniz de muhakkak öleceksiniz! Nefsimi kudret elinde tutan Allaha yemin olsun ki, cihad meydanında bin kılıç darbesiyle öldürülmem bana yatakta ölmekten daha kolay gelir."
Şeddad b. Evs (r.a) ise şöyle demiştir : "Mümin için dünya ve ahiret acılarından en korkutucusu ölümdür. Çünkü o, testere ile biçilmekten, makaslarla doğranılmaktan, kazanlarda kaynatılmaktan daha şiddetli bir acı verir. Şayet ölen biri tekrar dirilip dünya ehline ölümün acısını haber verse, onlar ne hayattan bir zevk alırlar ne de gözlerine uyku girerdi."
Zeyd b Eslem (r.a) babasının şöyle dediğini anlatır :
"Mümin bir kulun (ahirette yüksek mertebelere kavuşmak için) ameliyle ulaşamadığı bir derece kalmışsa, cennetteki derecesine ulaşabilmesi için ölüm sancıları ona zorlaştırılır ve artırılır. Kafir birinin karşılığını göremediği bir iyiliği de varsa yaptığı iyiliklerin karşılığını fazlasıyla alabilmesi için ölüm ona kolaylaştırılır, böylece o cehennemi boylar."
Rivayete göre, Hz İbrahim (a.s) vefat zaman Allah (c.c) kendisine :
"Halilim, ölümü nasıl buldun?" diye sordu,
"Islak yün yumağının içine batırılmış kızgın bir şiş gibi hissettim" diye cevap verdi.
Bunun üzerine Allah (c.c),
"Unutma ki biz o ölümü sana kolaylaştırdık" buyurdu..