Kitap, Kafka’nın en küçük ve muhtemelen en sevdiği kız kardeşi Ottla’ya yazdığı mektupların bir derlemesi, ayrıca ailenin diğer üyelerine yazdığı birkaç mektup da yer alıyor.
Bu türleri sevenler bilirler, biyografi ve otobiyografi okumak insana farklı bir bakış kazandırır, ordaymışsın ya da o kişiymişsin gibi hissettirir. Kendiniz yaşamasanız da okuduğunuz gerçek hayat hikayeleri, kıymetli öğütler olarak sizde kalır. Mektuplar samimiyet, gerçekçilik ve sadelik açısından bu yazı türlerinden biraz daha öndedir. Biyografilerdeki gibi olayları bir akış içinde verme ve okuyucu için düzenleme kaygısı olmaz. Maskesiz bir şekilde düşünceler açıklanır, dertleşilir, endişeler paylaşılır, daha içtenlikli bir aktarım olur.
Kafka’nın mektupları da işte tam olarak böyle. Bazıları, tekrar tekrar okunacak kadar etkileyici. Onun bu kadar sevgi dolu bir abi olmasına şaşırdım. Bir yazarı eserlerinden tanır, onu anlayabiliriz belki ama bu türden yazılar bunun daha dolaysız ve kolay bir yolunu sunuyor.
Kitabın sonlarında Kafka’nın tüm mektuplaşmaları dikkate alınarak öldüğü güne kadar hayatındaki önemli olayların kronolojisi verilmiş.
Bu arada, sanki kız kardeşiyle sohbet ederken siz de kulak misafiri oluyormuşsunuz gibi hissettiren bu mektupların okunmasını hiç istememiş aslında Kafka. Bunu da yine Ottla’ya yazdığı şu satırlarda açıklıyor, “Mektubu ne kimseye göster, ne de ortalarda bırak. Yırt gitsin en iyisi, didik didik et ve parçaları balkondan avludaki tavuklara at; onlardan gizlim saklım yok çünkü.” :)