"Galatasaray Lisesi’nin önü, “devlet dersinde öldürülenler”in sayısı arttıkça, her cumartesi daha da kalabalıklaştı. Annen, karın, baban ve daha niceleriyle
her hafta fotoğrafının arkasında oturdum. Delikanlılıktan yetişkinliğe geçtiğinde, eşini bulup aynı dala konduğunda, birileri sırtına bir çatal saplamış, tabağından sekemeden yakalanmıştın... Yaka paça
götürüldüğünden bu yana yirmi üç yıl geçti Hüseyin... Kahvaltıların mutlulukla ilişiğinin kesildiği o sabahtan beri, saçılmış o zeytinleri kimse toplamadı, öyle sofralar bir daha hiç neşeyle kurulmadı. Beni soracak olursan, senden sonra boynuma hiç fotoğraf makinesi takmadım."
İlk kitabı elimde vardı ve ince diye yakın zamanda okumuştum. Nasıl da güzeldi... Ağlanacak halimize katıla katıla güldüğüm bir kitap olmuştu benim için. Çocuk gözünden ülkemizde kızlara ve kadınlara verilemeyen değerleri gözlemleyen incecik ama hazmedilmesi zor olan bir kitap yazmış Figen Şakacı. İkinci kitapta da bu etki devam ediyor fakat bu sefer gülmek yerine ağlamak istiyorsunuz. Öncelikle kitap elinizde yoksa tüm seriyi sesli dinleyin derim. Ben malûm kitap fiyatlarından dolayı ikinci ve üçüncü kitabı dinlemeye karar verdim fakat dinlemek daha iyiymiş bunu anladım. Etkisini daha fazla hissetmenize sebep bence. Bu kitapta çocuk olan Hayriye büyümüş, genç bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Bir yere ait olamayan, kendisini etiketlere sığdıramıyan bir kadın Pala Hayriye. Üstelik her şey, tüm zaman, herkes değişse de değişmeyen tek kişi olmanın uyumsuzluğunu, burukluğu da anlatıyor kısacık roman. Seslendiren Canan Çiftel harika seslendirmiş eline sağlık. Tavsiyemdir.
Bütün derdim bir sevgili bulup da koluma takmak değil, bir insanın bir insanı anlayabileceğine inanmak, dışarıda savaşmaktan yorulduğumda içerimde birine yaslanmak, küçücük dünyamda başka biri için de yer açmaktı.