1946 yapımı Fairchild 24 uçağını 1929 yapımı antika bir biplan uçak ile takas edip Amerika'nın en doğusundan en batısında ki evine 2700 mil yolu uçarak gelen pilot. Yolculuk boyunca o dönemin uçakları, pilotları hakkında bize bilgiler veriyor ve uçuş süresince yaşadığı maceralara tanık oluyoruz.
Açıkçası yazarın okumakta zorlandığım bir kitabı oldu.
Kitap tümüyle uçakların, özellikle kitaba konu biplan (pırpır)'ın ve pilotunun uçuş deneyiminin üzerine kurgulanmış.
Şimdi bir ben varım, bir de uzaklaşan o... yeryüzü, Beni yeşillikten ve sessiz yeryüzünden ayırıyor bu. İncecik, gözle görülmez, üflenebilen, solunabilen hava. Bin fitlik hiç...
Bach'ın üç dört kitabını arka arkaya okudum, ya da okuma şanssızlığına uğradım. Bence Amerikan kültürünün malum içi boşluğu sayesinde aradan sıyrılabilmiş, çok özellikli olmayan şeyler yazıyor. Özellikle Pırpır hakkında evrensel aydınlanmayı sağladığına inanarak yapılan yorumlar sonrası kitabı okumak halay kırıklığı. Kendiyle barışmaya çalışıp başaramayan ama geldiği noktayla öğünen bir hayat çizgisi sadece.
Üzerimize saldıran havayı kanadımızın kenarıyla, eldivenimizle, kısılan gözlerimizle kesip dilimliyoruz. Uçmak bu işte.Kendinizi mutlu mutlu göğün bir yanından bir yanına atmak, o tanıdık dünyayı her türlü açıdan görmek, ya da görmemek.
Bir amaç arıyor, başkasını buluyoruz.Gözle görüleni arıyor, bulabilmek için kusursuzluğun cilalı anısına sarılıyoruz, gökyüzünde on, yüz, bin saat gezdikten sonra da bambaşka bir kusursuzluk keşfediyoruz.
Neşe denilen şey güneşi ister, sabahın erken saatlerini ister.Neşe sevinçle birlikte hareket eder ancak gökyüzündeyken bulunabilen, kazanabilen özgürlüğe bayılır.İnsan hareket etmeyi sürdürdüğü sürece, o yükseltiden aşağıya düşmeye imkan yoktur.