Psikanaliz ve Din kitaplarını, Psikanaliz ve Din sözleri ve alıntılarını, Psikanaliz ve Din yazarlarını, Psikanaliz ve Din yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hastalığa yakalanma, kaza geçirme, aşağılayıcı durumlara düşme eğilimi olan, kendini küçümseyerek dirençsizleştiren insanları görüyoruz. Onlar, bu tür durumlara kendi istek ve gayelerinin dışında düştüklerine inanıyorlar ama bilinçaltına ait güdülerin bir incelemesi gösteriyor ki onları harekete geçiren şey aslında insanda bulunan en akıldışı eğilimlerden biri, yani zayıf ve aciz olmaya karşı duyulan bilinçaltı arzu; bu insanlar, üzerinde bir denetim kuramadıklarını hissettikleri güçleri hayatlarının merkezine yerleştirme, böylelikle de özgürlükten ve bireysel sorumluluktan kaçma eğilimindeler.
Hiç kuşkusuz insan bağımlıdır; ölümün, yaşlanmanın, hastalığın etkisi altındadır; doğayı denetim altına alıp tümüyle kendi işine yarar bir hale getirse bile o ve onun
dünyası evrende minicik lekelerdir. İnsanın bağımlılığının ve sınırlanmışlığının farkına varması başka bir șeydir; bu bağımlılıktan, bağımlı olduğu güçlere tapmaktan zevk alması başka bir șeydir. Gücümüzün sınırlı olduğunu gerçekçi ve ılımlı bir biçimde kavramak bilgeliğin ve olgunluğun temel bir öğesidir; tapmaksa mazoşist ve kendini yok edicidir. Bunlardan ilki alçakgönüllülüktür, öteki kendini aşağılamadır.
Aydınlanma çağı filozoflarına göre:
Mutluluk, onların dediğine göre, sadece içsel özgürlük elde edildikten sonra elde edilir; insan ancak ondan sonra zihinsel olarak sağlıklı olabilir.
Güzel seyler yarattık ama kendimizi bu görkemli çabaya değecek varlıklar olarak anlamlandırmayı başaramadık. Bizimki kardeşliğin, mutluluğun, hoşnutluğun olduğu bir hayat değil; daha çok tehlikeli bir biçimde bir delilik durumuna, Ortaçağda var olan türde isterim bir delilik değil de, ruhsal gerçeklikle ilişkinin kaybolmuş ve düşüncenin hislerinden ayrılmış olduğu şizofreniye benzer bir deliliğe yaklaşan ruhsal karmaşanin ve şaşkınlığın olduğu bir hayat.
Bir “mümin” olsun ya da olmasın dindar bir insan için hayat bir sorundur; doğmuş olmak gerçeği insanın yanıtlaması gereken bir soruyu da beraberinde getirir. Onun hayatının en önemli misyonu bundan böyle bu soruya bir yanıt bulmaktır; yalnızca düşünce düzeyinde değil, aynı zamanda tüm varlığıyla, tüm yaşama biçimiyle verebileceği bir yanıt.
İnsan doğuştan bir sürü hayvanıdır. Hareketleri, önderi izlemek ve etrafındaki diğer hayvanlarla yakın ilişki kurmak için doğuştan getirdiği bir güdüce belirlenir. Madem bizler koyunuz, varoluşumuz için sürüyle ilişkimizi yitirmekten ve soyutlanmaktan daha büyük bir tehdit yoktur. Haklı ve haksız, doğru ve yanlış, sürü tarafından saptanır. Ne var ki bizler yalnızca koyun değiliz. Aynı zamanda insanız da; özfarkındalıkla ve doğuştan sürüden bağımsızlık anlamına gelen akılla donatılmışız.
Hayatlarımız sağlam bir temele dayanıyormuş gibi yapıyoruz ve bizi asla terk etmeyen huzursuzluğun, kaygının, karmaşanın üzerimizdeki gölgesini görmezlikten geliyoruz.
Sözcükler putlaşabilir, makineler putlaşabilir; liderler, devlet, yetke ve siyasal gruplar da bu işi görebilir. Bilim ve bir komşunun düşünceleri de putlaşabilir ve Tanrı zaten pek çokları için putlaşmıştır.
Diyorlar ki ‘Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor, isteklerimizi denetlediğimizi neden fark etmiyorsun?’
Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla sesinizi yükseklere duyuramazsınız.
İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın isteklerini denetlemesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç, RAB’bi hoşnut eden gün diyorsunuz?
Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, RAB’bin yüceliği artçınız olacak.
Önemli Alman gizemcisi Master Eckhart’ın dediği gibi: “Bir kimsenin Tanrı dediği şey Tanrı değildir; Tanrıdan söz etmeyen kimse Tanrıdan söz eden kimseden daha doğrudur”.