Okuduğum bu kitap Sanatın Büyük Ustaları serisine ait Renoir'un hayatını ve sanatını anlatan bir kitap. Kitabı okurken ressamdan çok dönem hakkında verilen bilgilere, 19.yy.da Avrupa'da kadına verilen değere odaklandım. İster istemez odaklanmak zorunda kaldım, sizlerin de okuyacağı üzere bahsettiğim dönemde Avrupa'da bir kadın olarak meslek sahibi olabilmek için ciddi çok ciddi bir çaba sarf etmeniz gerekiyor. O dönem için meslek sahibi olmak güzel bir ütopya olmakla beraber hayatlarını devam ettirmek için bile kadınların çok fazla seçeneği yok, var olan seçenekler paylaştığım pasajda yer alıyor: temizlikçilik, hayat kadınlığı, metreslik, çamaşırcılık gibi. Toplumda yer edinmiş, insanlar tarafından takdir gören kişiler bile kadınların ev temizlemek, çocuk doğurmak dışında bir özelliğinin olmadığını iddia ederek kadınların iş hayatında olmamaları gerektiğini savunmuşlar. Bu ve buna benzer örnekleri okuyunca kafamda Osmanlı'yı ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye'si ile Avrupa'yı ister istemez kıyaslamak durumunda kaldım ve şu sonuca ulaştım: Bizim atalarımız her ne şartta olursa olsun kadınları el üstünde tutup onlara toplumda hak ettikleri değeri vermişler, hatta özellikle Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yılları olmak üzere kadınların toplumda kimlik edinebilmeleri için ciddi teşvikler yapılmış ve eğitimleri zorunlu hâle getirilmiş. Bu durumlara ait örnekleri coğaltmak oldukça kolay benim için çünkü kadının kıymetini bilen bir toplumun üyesiyim ne mutlu ki böyle satırlar okurken kendi toplumum adına üzülecegim, utanacağım şeyler aklıma gelmiyor.