“Ona söylenen bütün sözler ‘sus’ diye başlamıştır; bütün nesneler ‘cıs’ diye tanımlanmıştır; bütün meraklar ‘hayır’ diye yanıtlanmıştır; bütün sevinçler ‘ayıp’ diye kınanmıştır; bütün sokaklar ‘içeri’ diye bitirilmiştir; bütün ufuklar ‘otur’ diye karartılmıştır; bütün büyükler ‘doğru’ diye kutsanmıştır; bütün oyunları ve arkadaşları ‘kötü’ diye paylanmıştır.
Kendisi yoktur artık. Bu yüzden öteki de yoktur. Yalnız bile değildir. Yalnızlık duygusu yoksunudur. Şekilsizdir. Herkese benzediğinden özü de yoktur. Cümlesiz ve fikirsizdir. Kendi ‘mahallesi’ dışında eli ayağı dolaşır. Çocukluğu olmadığı için ne anısı, ne geleceği vardır. Acısı varsa da kimsesizdir.
Her geçen gün sayıca büyüyor bu kimsesizler ordusu; her köşe başında,her pencerede,her iş yerinde,her metroda,her köprü altında,her okulda, her yerde her geçen gün daha da kimsesizleştiriliyorlar.