Ben insanüstü bir anıt diktim kendime,
Halkın yolu geçecek oradan,
Boyun eğmez başıyla daha da yükseklere
Çıkacak o, Aleksandr Sütunu'ndan.
Hayır, büsbütün ölmem ben-ruhum kutsal lirdedir
Yaşayacak bedenim ve kaçacak çürüme-
Şu yeryüzünde yaşadıkça tek bir şair
Duyulacak ünüm her yerde.
Adım dilden dile dolaşacak tüm
Boşuna görmedim sizi düşümde
Savaşta tıraş edilmiş başlarla,
Kılıçlarla, kana bulanmış,
Hendeklerle, kulede, surlarda.
Kulak verin sevinçli çağrıya
Ey ateşli çöllerin çocukları!
Ganimetleri paylaşın,
Çift ve tek üstüne ant içerim,
Kılıç ve haklı savaş üstüne ant içerim,
Sabah yeli üstüne ant içerim,
Akşam duası üstüne ant içerim:
Hayır, seni terk etmedim ben.
Ya kimdi başını okşayarak
O korunaklı yere götürdüğüm,
Amansız takipten saklayarak?
Ben değil miydim çölün sularıyla
Susuzluğunu dindiren?
Ben değil miydim diline senin
Akıllar üstünde erk veren?
Sıkı dur öyleyse, yalanı hor gör,
Yürü gerçeğin yolunda inançla,
Sev öksüzleri ve Kuran’ımı ,
Öğüt ver titreyen yaratığa.
1824
Zindandayım, nemli bir karanlıkta.
Beslediğim genç kartal, avluda,
Altında parmaklıkların çırpıyor kanatlarını
Gagalarken kanlı bir yiyecek parçasını.
Gagalıyor ve fırlatıyor, gözleri pencerede,
Sanki aynı arzuyu taşıyor benimle.
Bakışı ve çığlığıyla diyor ki tutsaklık yoldaşım:
“Vakit geldi artık, uçalım dostum, uçalım!
Bizler özgür kuşlarız, hadi davran!
O beyaz dağa doğru, daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece rüzgârın ve benim gidebildiğimiz o yerlere…”
1822
-Yeni bir şey yok mu? “Hiçbir şey yok valla.”
-Hey, kurnazlığı bırak, mutlaka bir şeyler biliyorsun.
Düşmanmışım gibi hep bir şeyler saklıyorsun.
Dargın mıyız yoksa? İnsaf, kardeş, ne için?
İnat etme, tek bir sözcük söyle hiç olmazsa…
“Yahu, bırak yakamı! Tek bir şey varsa bildiğim
Senin aptal olduğundur, ama yeni bir şey değil bu da.”
1816