#seyahatsanatı
Yaşamda özellikle zor zamanlarda ve belki de en çok mutluluk arayışı içindeyken bir yerlere gitme isteği duyuyoruz. Bu noktada beklentilerimiz ve karşılaştıklarımız arasındaki mesafe ne kadar çoksa kötümser bir manzara ile dönüyoruz.
Seyahatlerin kendince bir gerçekliği olduğunu unutuyor insanlar. Belki de yaşadığı dönemin zorluklarının fazlalığı o beklentiyi de artırıyor. Kitabı okurken kendi seyahatlerimdeki anlamları düşündüm. İnsan gerçekten de gittiği yerde gördüğü her şeyin ötesinde bir içsel dönüşüm yaşıyor.
İnsan, olmadığı yere ulaştığında kendisini daha iyi hissedeceği yanılgısına düşüyor zaman zaman. Burada önemli olan onun için uzaklaşmak oluyor ama fiziksel olarak uzakta olsa da zihninin içindekine olan yakınlığı burada önemli bir belirleyici elbette.
Yolculuklarda insan neler düşünmüyor ki, mesela benim için tren seyahatleri başlı başına birer öyküdür. Gelip geçen manzaralara bakarken, rayların üzerindeki düz çizgilere inat yaşamın ne denli zikzaklı olduğunu hatırlarım.
Sanatı da yolculuklara katarak felsefi bir boyuta ulaştıran yazar, okuyucusuna muhteşem bir güzergah sunuyor.
Fiziksel olarak dışarıda olmak, içsel olarak ne kadar içeriye dönük bir yolculuğa hazır olup olmadığımıza paralel olarak bize kattığı her şeyin faydasını artırıyor.
Yaşam da bir gün son bulacak bir yolculuk. Manzaranın tadını çıkarmak için zaman zaman verdiğimiz molalar ve yol arkadaşlarımız güzel dokunsun umarım.
Yıllar önce defterime kim bilir ne düşünüp yazdığım "Otobüste kırk kişiydik, kırk farklı yere vardık." cümlesi geldi aklıma kitabın kapağını kapattığımda...