Bu kitapla değişik bir ilişkimiz oldu. Kitabın ilk çıktığı 2010 yılından bu zamana gelen. O zamanlar henüz 11 yaşında olan ben, annem sayesinde tanışmıştım bu kitapla. Ama sanırım o yaşta okunacak bir kitap değilmiş anneciğim :) Hatırlıyorum da bu kitabın ilk öyküsünü okuduktan sonra 'ne anlatıyor bu adam yahu?' diyerekten kapağı kapatıp kaldırdığımı, hatta bir süre sonra elimde tutmak bile istemeyip sattığımı hatırlıyorum.
Yıllar sonra bir sahafta tekrar karşılaştım seninle, sanki geçmişin gücenmişliğiyle çağırdın beni yanına. Gel bir de beni bu yaşında oku dedin sanki. Bende seni kırmamak için kandım yine sana, özellikle ismine.
Evet, romantize etmiş olduğum ilişkimizden sonra kitapla ilgili fikirlerime gelebilirim. 'Bu da mı gol değil?' derseniz, evet maalesef. Yazarımız ilginç bir yazar olduğunu, gerek yazarkenki ritüellerinden gerekse de yazım dilinden oldukça hissettiriyor. Her öyküsü farklı bir dünya. Hayal mi yoksa gerçek mi, bu ince çizgide ilerlerken hop öykü bitiyor zaten. Hal böyle olunca öyküler, bende hiç mi hiç yer etmedi. Şöyle bir baktığımda beğendiğim öyküleri işaretlemişim ama göz gezdirmesem asla hatırlamam. Sevdiğim tek yanı ironi yüklü dili ve kapağı oldu sanırım. Bu kadar yıldan sonra keşke bağrıma basıp, sarıp sarmaladığım bir kitap olarak yer alsaydı bende. Ama n'apalım bu sefer de olmadı.
Not: Merak etme seni yine satmak gibi bir fikrim yok. Belki bir 11 yıl sonra yine çağırırsan beni, yakınımda ol diye.