Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Topaç Gönderileri

Topaç kitaplarını, Topaç sözleri ve alıntılarını, Topaç yazarlarını, Topaç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Üniversiteden yeni mezun olmuş, iş bulmuş, kiralık bir yer arıyordum. Bir öğlen vakti alışverişe çıktım; tam dar bir sokağa dalmıştım ki kaldırımda bir kedi çarptı gözüme. Ne kadar güzel bir kediydi; gözleri yeşil sürmeli, kuyruğu sincap kuyruğu gibi... Kafasının üstü ve sırtı kül renkli, ağzından aşağısı, çenesi, karnı beyaz... ve... ve... Ah... Bu da ne? Birden ne oldu bana? bu duyguyu tanıyor gibiyim. Ne kötü bir duygu -ama ne garip... Bana bir şeyler oluyor; bir şey hissediyorum... Rezillik: bu duyguyu gayet iyi biliyorum; bu hüzün! Acaba ileride, günün birinde, yurt dışından kedi ithal edilebilir mi?- bunun hüznü! Rezillik!
Şakır şakır yağan yağmurun altında çevreye göz gezdirirken bakışlarım gayri ihtiyari, karanlığın içinde yeşillik arıyor hani bir zamanlar yağdığı zaman dirileşen, capcanlı, koyu, derin, aynı zamanda bir yeşil vardı ya, gri gökyüzünde kendini iyice belli eden... İçimdeki sevince bir sızı, derin bir doğa özlemi karışıyor. Demokrasi Parkı'nda bile bitkilerin hepsi artık plastik, zeminse beton. Ama aldırmıyorum, aldırmamaya kararlıyım; renkler her şeye rağmen canlanacak; en güzel günler yağmurlu günlerdir! Yağmurun altında, gözlerim kapalı, böyle kollarımı iki yana açarak dikilmek, saçlarımın sırılsıklam olup yanaklarıma, boynuma, omuzlarıma; giysileriminse bedenime yapıştığını hissetmek kadar harika bir şey olamaz.
Reklam
Her renk, ancak başka renkle iç içe, başka renklerle karışınca, başka renklerle çevrili olunca anlamlı.
Acı bilerek, isteyerek en yüksek, en dayanılmaz noktasına ulaştırılırsa, acaba kendi ağırlığıyla düşüp parçalanır mı?
Yaşlı ayının tef eşliğinde oynamaya çalıştığı hüzünlü oyun, belleğime, gözlerimin önüne yapışıp kaldı. Sabahın dördünde insanın kafasından uzaklaştıramadığı korkunç düşünceler vardır ya -onlardan birine dönüştü.
İnsan, gerçekten belli bir kişiye mi bağlı oluyor, yoksa yalnız içindeki o duyguya, o bağlanma ihtiyacına mı? O ihtiyacın, sevme ihtiyacının nesnesinin belli bir kişi oluşu -kendi kafasındaki bir kişi de olsa- rastlantısal mıdır? Öyleyse bu, o nesneye karşı büyük bir haksızlık değil midir? Nesnenin kim olduğunu belirleyen nedir? Hangi tür insanları kusurlarıyla birlikte severiz?
Reklam
Şişeyi çalkalarsın, çalkalarsın, giderek gerilimin yoğunluğunu o dereceye varır ki, hissedilen artık, tek, bir karıncalanmaktan ibarettir; sonunda gazoz kabarıp, tıpayı şişeden fırlatır atar. Peki ya atmazsa? Topaç hızlanmaya başlamıştır bile, renkler hafiften flulaşmaya başlar: Önce acı çekenlere genel bir duyarsızlık -örnekleri saymakla bitmeyecek- derken doz, hafifçe ama giderek artar, yeni oyunlar, yeni zevkler türer: Sokak çocukları zevk için bir taraf ölene kadar dövüştürmek, sokak çocuklarının itlafı, vahşi çocukların avlanması... Gerçi bunlar dünyanın değişik coğrafyalarında, değişik zamanlarda, insanların mustarip olduğu illetler; bizde de türemiş olmalarına belki şaşmamalı ama... Dilencilik şıp diye ortadan kalkar, çünkü insanlar kimin zayıf olduğundan kuşku duyuyorsa, o kişiyi doğrudan linç ediyorlar; hele artık dilenciliği kimsenin hoş görecek durumu yoktur. Aman, hangi birini düşüneceğimi şaşırdım. Ondan sonra artık öyle bir noktaya geldik ki, her şey sarhoş bir uğultu içinde eriyor, çılgınca dönen bir atlı karıncadan bakılan dünya, karmaşık, karmakarışık olmaktan çıkıp, rengarenk bir topacın birbiri içine eriyerek beyazlaşıveren renkleri gibi, birden basit bir sükunet ve küntlük halini alıyordu.
Ben, karanlığın bir yol göstericiliğine her zaman güvenmişimdir. Karanlık dönemler, net algılama, berrak düşünme dönemleridir.
Onun gerçekte hiç de göründüğü kadar güçlü olmadığı, en azından, korunmaya muhtaç bir yanının da olduğunu görmemin getirdiği mutluluk muydu bu? Yoksa bütün bunlar, tam tersine, itici mi gelmişti? Galiba duygularım karmakarışık.
Galiba toplum duyarsızlaştıkça, ahlakçılık artıyor.
109 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.