Yürek Fısıltıları

Nuriye Çeleğen

Yürek Fısıltıları Gönderileri

Yürek Fısıltıları kitaplarını, Yürek Fısıltıları sözleri ve alıntılarını, Yürek Fısıltıları yazarlarını, Yürek Fısıltıları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Onun için Mevlâna, kamışın ney olma yolundaki terbiyesini, insanın sevgiliye kavuşma yolunda göstermesini öğütlüyordu. Sevgi ve ayrılığın nereden çıktığını da anlatıyordu Mevlâna. İnsan, Allah'tan kopup gelmişti. Bu kopukluk insanda bir hasreti başlatmıştı. Mükemmele ve güzel kabul ettiklerine sevdalanmayı. Burada insan sınanmaya alınmıştı. Karşısına sevgiler iki yönlü çıkartılmıştı. Mecazîler, hakikîlere gölge edilmiş, perde edilmişti. İnsana onları aşmak ve açmak imtihanı verilmişti. Sevgi önemli bir sınav olurken, ayrılık sevgiyi israf edene peşin bir cezaydı sanki. Mecazîde takılan her sevgi, kalbimizde oluşan bir karartıydı. Ruh bunu can sıkıntısı, tatminsizlik ve bunaltı olarak yaşıyordu.
Sevgi, dost yolunda olmak mıydı, yoksa dostu bulmak mı? Yoksa daha başka bir şey mi? Meselâ nefsi avutmak mı? Sevgi ve ayrılık. Birleşmeleri imkânsız, ayrılıkları mümkün görülmeyen iki gerçek. Bu iki zıt kutbu birleştirmekti bütün düşüncesi. Ama nasıl? Hz. Ibrahim geldi birden aklına. Allah'ın dostu, Al- lah dostu olan İbrahim. O da kendisine ilk başta bir dost, bir sevgili aramıştı. Güneşe bakmıştı. Güneş çok büyüktü. "Sen benim Rabbim ol; yani sevdiğim" demişti. Güneş batmıştı. "Olmaz" demişti Ibrahim, "Batanlar sevgili olamazlar." Tum güzelliğiyle ay doğmuştu. Ibrahim ona yönelmişti; o, sevgilisi olabilirdi! Onun gurubu da uzun surmemişti. İşte parlak, ihtişamlı bir yıldız. O, ona Rab, sevgili olabilirdi. İbrahim, ona baktı, baktı. Sonunda o da kaybolmuştu. Bütün bunlar karşısında İbrahim, tek şey söyledi: "Ben batanları sevmem." Batanları sevmeyen İbrahim, kendisine gurubu olmayan bir sevgili aramış ve bulmuştu. O sevgili kendisine dost, İbrahim ise Ona kul olmuştu. Mevlâna büyük eserine şu beyitle başlamamış mıydı? "Dinle neyden kim hikâyet etmekte Ayrılıklardan şikâyet etmekte."
Reklam
Bu sevgi değil miydi nicelerini Mecnun edip, Leylâ'lar peşi sıra koşturan? Bu sevgi değil miydi; sabahlara dek uykularını ninni edip, ayrılığında ona yandıran.
Bu sevgi değil miydi; insanlara dünya malını toplatıp, kaybetme korkusuyla telaşlandıran? Ve bu sevgiydi; mutluluk ile hüznü, neşe ile acıyı, kavuşma ile ayrılığı insana yaşatan Sevgi, yoksa ayrılığın adı mıydı?
Solgun güllere hüzünle baktı. Kırmızı güller... Kalbinin yansımasını zannettiği güller, bir bitişi fısıldıyordu sanki ona. Solgunluğu, sembolize ettiklerinin de geçiciliğini hatırlatır gibiydi. İlk kez düşünüyordu bütün bunları. Kalbini dinledi, bir şey hissetmiyordu. O da güller gibiydi. "Her şey bu kadarcık mı?" diye düşündü. Bu kadar kısa, bu kadar kaypak. İnanamıyordu, bitmeyecek zannettiklerinin bir bahar yağmuru gibi geçişine. Yüreğini yokladı, biraz kırıklık hissediyordu. Kime dargın olduğunu bile ayırt edemedi.
Ve insana bir yol açılmıştı. Ebedî ufuklarda alâ-yı illiyyin ile esfel-i safilin yolu. (çok yücelerle, çok aşağılar.)
Reklam
Insanın dünyaya gönderilme gayesinin dışına çıkması onu mutsuz etmektedir. Yanı insanin mutluluğu kendi benini kulluk ile tanımak ve ona bu görevi kabuk ettirmekledir. Hiç şüphesiz ki maneviyat ile bağlarımız inceldiği nisbette mutluluk ile de bağlarımız incelmektedir. Insan mutluluğunda tek yol görünmektedir. O da, bir olan Allah'ı tanımak ve O'na kulluk etmektir.
Sayfa 62 - NesilKitabı okudu
Geri17
77 öğeden 71 ile 77 arasındakiler gösteriliyor.