"Artık bu haftadan beri yetmiş yaşındayım Güçlükle çıktığım tepenin, ta başındayım."
Artık ayakların altına doluşan yıllar vardır. Ağır ağır çıkıldığı sanılan merdivenler. Eteklere yığılan yorgun hatıralar. Ömür kervanının son duraklama yeri. Öne bakılınca tek görülen küçük bir tümsek... Bunun için midir, nedir; ihtiyarlar ileri değil, geçmişe bakarlar hep. Gençlikteki gibi ışıklı, parıltılı istikbal görünmez olur artık. Gün batımıdır artık ufuklardaki... Aslında gün batımı günün en güzel saatleri değil midir? İhtiyarlık da, ömrün en güzel anları, en münbit dönemidir insana. Acz ve fakrı en güzel şekilde yaşatan dönem...
İnsanları dinî konularda şüpheye düşürenler, imanlarını sarsanlar onların mutluluklarını da almışlardır. Sonunda da, bu insanları nasıl mutlu edeceklerini düşünmüşlerdir. Pek çok tez öne sürmüşlerdir. Russo "İlkel insan mutlu insan" derken acaba "ilkellikle neyi kast etmiştir? Düşünmemek çare olarak rilmiş, o da olmamıştır. "Gününü yaşa" tezi tutmamış, insan düşünen bir varlık olduğu için geçmiş ve geleceğini düşünmeden edememiştir. "Mutluluk gelecektedir" görüşü insanları gelecekteki hayali bir mutluluğun beklentisine götürürken hayali bir beklentinin insan psikolojisindeki acısı, şüphesiz ki büyüktür. Bütün bunlar, insan için huzursuzluğu artırmaktan başka bir şey sağlamamıştır.
Hayat çok güzeldir. Fakat geçici. Yaşamak çok cazip, fakat sonunda ölüm gerçeği. Her şeyi ile güzel bulduğu ve çok sevdiği dünyanın ve hayatın ne zaman biteceği, sonunun ne olacağını bilmemek Cahit Sıtkı'yı dehşete düşürür. Bu düşüncelerle "Otuz Beş Yaş" şiirini yazan Cahit Sıtkı, "Fanî Dünya" adlı şiirinde bu gerçeği