a

Akaid-Kelam

0 üye
"Kur'ân-ı Kerîm'de kader meselesi yoktur" diye bir iddia Kaderiyye ve onların takipçisi Mu'terile -ki bir kısım eserleri günümüze kadar gelmiştir- mezhepleri tarafından dillendirilmiştir. Bunların iddiasına göre kader diye bir şey yoktur.
Sayfa 74 - KADER.Kitabı okuyor
Cenâb-ı Hakk'ın varlığının başlangıç noktası yoktur. Çünkü varlığının başlangıç noktası olan her varlık yaratılmış varlıktır. Kendi kendine var olamaz. Çünkü yokluktan varlığa çıkıyor. Yokken, hiçken kendi başına var olamaz. Onu birisi var etmiştir. İşte bu var eden varlık Cenâb-ı Hakk'tır.
Sayfa 53 - Öncesi olmayan kadim, sonu olmayan daimdir.Kitabı okuyor
Reklam
Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları "zatının ne aynıdır ne gayrıdır"
Ehl-i Sünnet için Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları "zatının ne aynıdır ne gayrıdır". Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın zatının aynısı dersek o zaman aslında sıfatlar yoktur demiş oluruz. Zatıyla bilir, zatıyla merhamet eder, zatıyla yaratır, zatıyla yok eder demiş oluruz, sıfatlarıyla değil. Ama sıfatlar zatından başkadır dediğimizde ise bu sıfatların da Cenâb-ı Hakk'tan bağımsız, müstakil varlıklar olarak kadim olduğunu ve dolayısıyla birden fazla kadîm varlık bulunduğunu söylemiş olacağız. Oysa Cenâb-ı Hakk kadîm olan tek varlıktır. Mu'tezile'nin içine düştüğü çıkmazlar buradan da kaynaklanıyor. Dolayısıyla birden fazla kadîm varlık vardır dememek için "Sıfatlar yoktur, sıfatlar zatın aynısıdır" dediler. Ehl-i Sünnet de dedi ki: Sıfatlar zatın ne aynıdır ne gayrıdır. Cenâb-ı Hakk el-Âlim sıfatıyla bilir, er-Rahmân sıfatı ile merhamet eder. Er-Rezzák sıfatı ile rızık verir... Bunlar zatının aynısı da değildir, gayrısı da değildir.
Sayfa 65 - SUAL-CEVAPKitabı okuyor
Sübuti sıfatlar hakkında, "başka varlıklarda da cüz'i, mecazi de olsa tasavvur olunabilir" diyoruz. Ancak Selbi sifatlar böyle değildir. Bunların başka varlıklarda da bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Böyle bir iddia tevhide temelden aykırıdır.
Hıristiyanlıkta te'vil.
Hıristiyanlıkta ise keza Allah Teâlâ'dan cismani tasavvurları uzaklaştırmak için çaba gösteren birçok büyük kilise ricali zuhur etmiştir. Bu zevat lafzı mânâları alındığında ulûhiyyet hakkında gerçek tasavvurlarla bağdaştırılması mümkün olmayan bu nassları, mecazi te'vile tabi tutmak suretiyle bu işi başarmışlardır. Kilisenin bu eski papazları şunlardır: Iskenderiyeli Klemens (150-215) ve Origénes (185-254), Saint Augustinus (354-430) ve bilahare de Yuhanna ed-Dimeşki (700-754). Bu zât gerçek mânâda doğu kilisesinin en büyük ilâhiyatçısı itibar edilmektedir. Şam'da yaşamış ve Emevî ricali ile irtibat kurmuştur. İslâm felsefe tarihçilerinin çoğu onu İslâm'da akli ve kelami münakaşaların zuhurunda ilk sorumluluğu taşıyan kişi itibar etmişlerdir. Origenes ise İncil metinlerini çeşitli şekillerde tefsire tabi tutmuş "umuma karşı o metinleri lâfzi olarak tefsir etmiş, mütekaddimin için ahlâki bir yoruma tabi tutmuş; yüksek derecede basiret, ilham, tecelli ve uyanıklık (işrak) sahibi entellektüel tabakaya karşı da Incil metinlerini tasavvufi karakterde remizlerle tefsir etmiştir."¹ Saint Augustinus ise Kitab-ı Mukaddes'in te'vili caiz olan ibareleriyle te'vili caiz olmayan ibareleri arasında kesin sınır çizmek ve te'vilin şartları ile esaslarını ortaya koymak için gayret göstermiştir. Aziz Yuhanna ed-Dimeşki de meşhur kitabı "Havle'd-Din el-Orsodoxy" de Kitab-ı Mukaddes'te varid olan haberi sıfatların mecazî te'villeri için başlı başına bir bölüm ayırmıştır. 1. Muhammed el-Behiyy, a.g.e., 82.
Bizim zihnimizde daha evvelden mevcut olan bir kalıp vardır, bilmediğimiz bir şeyi anlatırken ya da anlatmaya çalışırken o kaliba gönderme yaparız, ona kıyas ederek anlamaya çalışırız. Buna teknik tâbiri ile görünmeyeni/bilinmeyeni görünene/bilinene kıyas ederek anlatmaya çalışmak" denir. İşte Muhalefetun li'l-Havadis gündeme geldiğinde bu şey iflas ediyor. Böyle bir şey söz konusu değil. Cenâb-ı Hakk'ın künhünü, zatını idrak etmemiz Cenâb-ı Hakk'ın var ettiği bu yapımız içerisinde mümkün olan bir şey değil.
Reklam
70 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.