Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
SCEPTICISME
Şüpheciliğin sistem haline gelebilmesi, Yunan'daPyrrhon'la başlamıştır. M.Ö. III-IV. yüzyıllarda yaşamış olan Pyrrhon, tam mânasiyle veya mutlak şüpheciliğin kurucusu oldu.
Sayfa 41 - Dergah yayınlarıKitabı okuyor
Dekartçı felsefeye destek
17. yüzyılın ortasından itibaren, özgür düşürımeye ve felsefeyle bilimi kaynaştırmaya çalışan düşünürlerin çoğu, Descartes'ın tüm fikirlerini benimseme­seler dahi kendilerine Kartezyen diyorlardı. Spinoza da öyle.
Reklam
Işıkçılığın kurucusu Şehabettin Sühreverdi'e göre:
Felsefe, bir sezgi işidir, (ilham, vahiy, hadis) felsefe yapmak, peygamberlik yapmak demektir. İnsan özvarlığını (nefsini) eğiterek, yavaş yavaş ve basamak basamak ışığa doğru yükselir. İnsan ışığa yaklaştıkça, ışığın aydınlığı artar. Sezgi yoluna bir kez girildi mi, gittikçe güçlenir insan. Her basamağın aydınlığı, insanı, bir yukarıdaki basamağın aydınlığına çeker. Böylelikle, ışıklar ışığının, her anlamı kapsayan büyük aydınlığına ulaşılır. Gerçek felsefe, mantık oyunlarına başvurmak değil böylesine bir sezgi merdivenine tırmanabilmektir. Anlamlar alemi, sözcüklerle anlatılmaz ve mantık oyunlarıyla tanıtlana­maz. İnsanlar, ona bir başlarına ulaşabilirler. Felsefe, onlara sadece bu yolu göstermekte yardımcı olabilir.
İbn-i Rüşd'ün, Aristoteles çevirileri Hıristiyanlığı rahasız etti.
"Batı, Yunan felsefesini ve özellikle Aristoculuğu İbn-i Rüşd'ten öğrenmiştir. Yapıtları Latinceye çevrildiği zaman hayranlık ve coşkuyla karşılanmıştı. İbn-i Rüşd, Aristoteles öğe­lerini Farabi ve İbn-i Sina'dan almakla beraber, onlardan ayırarak Aristoteles'in maddeci yanını işlemiştir. Bu yüzdendir ki İbn-i Rüşd öğretisi XII. yy'da Hıristiyanlığa aykırı bulunarak suçlanmış ve yasaklanmıştır. Örneğin Hollandalı düşü­nür, Herman van Riswik, İbn-i Rüşdçülüğünden ötürü 1512' de yakılmıştır.
İbn-i Rüşdçülük, birçok bakımlardan Hıristiyan Kilisesi'yle çatışmaktadır. Evren ilksiz ve sonsuzdur, (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, evrenin başı ve sonu vardır, yaratılmıştır ve yok olacaktır), yokluk diye bir şey yoktur (Hırıstiyanlığa ve İs­lamiyete göre, Tanrı evreni yoktan var etmiştir), ruh bedenle göçüp gider (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, ruh ölümsüzdür), Tanrının bağışı insanı ölümsüz kılamaz, (Hıristiyanlığa ve İs­lamiyete göre insanı tanrının bağışı kurtarır ve ölümsüz kılar), insan usu (aklı) Tanrıyla aynı şeydir. (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, insan Tanrı'nın yaratığıdır, eksiktir ve suçludur, aşağılanmış­tır ve düşmüştür, bu yüzden de usuyla kendini kurtaramaz ve ancak Tanrı'nın bağışını dileyebilir).
Gerek cahil insanlar gerekse idealist düşünürler, mantık çarpıklıkları yanı sıra, maddeye ilişkin bilgilerinin yetersizliği nedeniyle, gözleyebildiğimiz ve gözleyemediğimiz her şeyin cevherini, madde ötesi "varlık"larda ararlardı. Dolayısıyla açıklaması yapılamayanın "yaratılması" ve "düzenlenmesi"nde ilk akla gelen, "tanrı" adını verdikleri madde ötesi "güç" olurdu, Böyle basit yoldan yapılan açıklamalar bazen, istisnai öğeler olarak bilimsel gerçeklere uydurulsa bile, genel ve felsefi düzeyde çökmeye mahkumdur.
Reklam
Aristo'nun eserlerinin çeviricisi: İbn Rüşd
Aristo'yu İbn Rüşd sayesinde tanıyan Avrupa ona çok önem verdi... En önemli öğrencisi olan Yahudi İbn Meymun onun yolundan devam etmiştir. Dolayısıyla onun eserlerinin bugüne gelmesini Yahudi filozoflara borçluyuz. Ona o kadar sahip çıkmışlardır ki, İbrani dilinde Tevrat'tan sonraki en yaygın eserler İbn Rüşd'ün eserleri olmuştur.
Sayfa 183Kitabı okudu
Maddenin bilimsel gerçekliğini Einstein'dan önce tespit eden filozof
Sühreverdi'nin mantığı "ruh" safsatalarından arındırılabilseydi, ışı­ğın maddeye, maddenin ışığa dönüşebildiği, dolayısıyla ışığında bir kütlesi olduğu, yani onun da bir madde olduğu bilimsel gerçeğini ilk ortaya koyan Einstein değil de ilkel bir halde de olsa Sühreverdi olabilirdi. Tıpkı materyalist tarih anlayışı ve evrim teorisinin Marks'tan, Darwin'den çok önce İbn-i Haldun'da tomurcuklandığı gibi. Yine Sühreverdi'de, maddenin yok olmayıp dönüştüğü ve dünyamız da dahil her şeyin "ol" demekle değil, bir dönüşüm ve evrim sonucu oluştuğu gerçeğini rahatlıkla görebilmekteyiz. Kuşkusuz o, evrimin ilk maddesi olarak tanrı­-ruh'a işaret etmektedir; ancak Sühreverdi'nin bu noktadaki belirlemesinde adı geçen tanrı-ruh'un, kutsal kitaplardaki Tanrı olmadığı, aksine maddeye -daha doğrusu maddenin katı biçimine- dönüşebilen ışık olduğu -ve onun dönüşümüyle oluşan maddenin tekrar ışığa dönüşebildiği- şeklinde oldukça bilimsel saptamalar görüyoruz. Ne yazık ki üretkenliğinin daha başında iken karşılaştığı "dinsizlik" suçlamalarıyla katledilmesi, çalışmalarının geliştirilmesini engellemiştir.
"Felsefe, kendisini akla dayanan nedenlerle, gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışan bireysel, eleştirisel, refleksif, bütüncü ve tutarlı bir düşünme faaliyetidir."
İbn Rüşd'ün sürgünde ölümü
Endülüs'teki siyasi karışıklıkların çoğalması, gerekse de onun felsefi yorumları yüzünden İbn Rüşd gibi dev bir filozof bu karışıklıkların içinde mağdur oldu; dayak yedi, sefil günler geçirdi ve perişan bir halde hayata veda etti... Lucena'ya sürüldü, ayrıca kitapları yakıldı. Cuma namazı için şehre girince Kurtuba Ulu Camii'nden zorla çıkartılarak dövüldü ve kovuldu. Avrupalıların Aristo'nun eserlerinin en meşhur şarihi (açıklayıcısı) olduğu için övdükleri ve "Averroes" diye isimlendirdikleri İbn Rüşd, sürgündeki son üç yılın sonunda 1198'de gittiği Marakeş'te öldü.
Sayfa 184Kitabı okudu
604 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.