Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kitap Alıntıları

Profil
Neden böyle yumuşak, bu kadar uysalsınız, neden her şeye bu kadar razısınız? Neden bu kadar çok inkar ve reddediş var yüreklerinizde? Bu kadar az yazgı var bakışlarınızda?
Reklam
il est indigne des grands coeurs de répandre le trouble, qu'ils ressentent (Fr.): Sıkıntılarını dışa vurmak, büyük yüreklere yakışmaz
Kendimi göreceğim, yazdıklarımı okuyacağım, kendimden geçip diyeceğim ki: bu kadar akıllı olmam mümkün mü?
Ut desint vires, tamen est laudanda voluptas (İsp.): Güç eksik ama, hırs yine de övülmeye değer
Güzellik Rastlantı Değil. — Bir soyun ya da ailenin güzelliği, tüm davranışlarının zerafeti ve iyiliği de üzerinde çalışarak elde edilmiştir: deha örneğindeki gibi, kuşaklar boyunca biriktirilmiş emeğin ürünüdür, iyi beğeniye büyük kurbanlar vermiş olmak gerekir, onun uğruna birçok şey yapmış, birçok şeyi yapmamış olmak gerekir
Reklam
Deha — yapıtlarında, eylemlerinde — zorunlu olarak bir savurgandır, kendini harcıyor oluşudur, büyüklüğü... Kendini koruma içgüdüsü adeta askıya alınmıştır; coşup taşan kuvvetlerin devasa basıncı ona böyle her türlü korumayı ve dikkati yasaklar. Buna "feda etme" denir; kendi "kahramanlığı" ile övünür, kendi esenliğine karşı kayıtsızlığıyla, bir ideale, büyük bir davaya, bir vatana adanmışlığıyla: tüm bunlar yanlış anlamalardır... Taşar, aşar, tüketir kendini, acımaz kendine, — yazgısallıkla, felaket getirerek, isteği dışında, bir nehrin kıyılarının dışına taşmasının, isteği dışında oluşu gibi. Böylesi patlamalara çok şey borçlu olunduğu için, buna karşılık onlara da çok şey hediye edilmiştir, örneğin bir tür üstün ahlak... Bu da insanın şükran duyma tarzıdır: kendisine iyilik yapanları yanlış anlar.
Büyük insanlardaki ve zamanlardaki tehlike, olağanüstüdür: her türden bitkinlik, sterillik adım adım izler onları. Büyük adam bir sondur; büyük dönem, örneğin Rönesans, bir sondur.
Bugün hâlâ, her şeyin akrep yürüyüşüyle geri geri gitmesini hayal eden partiler var
Muhafazakarların Kulağına Söylenen. — Eskiden bilinmeyen, bugün bilinen, bilinebilen — herhangi bir anlamda ve derecede bir gerileme, bir geri dönüş kesinlikle mümkün değildir. En azından biz fizyologlar biliyoruz bunu. Ne var ki tüm din adamları ve ahlakçılar buna inandılar — insanlığı daha eski bir erdem ölçütüne geri götürmek, geri döndürmek istediler. Ahlak her zaman bir Prokrustes yatağıydı. Politikacılar bile bu konuda erdem vaizlerini taklit ettiler. Bugün hâlâ, her şeyin akrep yürüyüşüyle geri geri gitmesini hayal eden partiler var. Ama akrep olmak, hiç kimsenin elinde değil. Çaresi yok: ileriye, yani adım adım dekadansa doğru gitmek gerekiyor (— budur benim modern "ilerleme" tanımım...). Bu gelişmenin önüne set çekilebilir ve set çekilerek yozlaşmanın birikmesi, toplanması, daha şiddetli ve daha apansız olması sağlanabilir: daha fazlası yapılamaz
Reklam
İnanç Nerede Gerekli. — Ahlakçılar ve azizler arasında, en az rastlanan şey dürüstlüktür; belki tam tersini söylüyorlardır, belki de inanıyorlardır bu söylediklerine. Bir inanç, bilinçli ikiyüzlülükten daha yararlı, daha etkili, daha ikna ediciyse, çok geçmeden içgüdüsel olarak ikiyüzlülük masumluk olur: büyük azizlerin anlaşılması için birinci ilke.
"Benim kastet mediğim özgürlük..." Günümüzdeki gibi zamanlarda, içgüdülerine bırakılmış olmak, fazladan bir beladır. İçgüdüler birbirleriyle çelişir, birbirlerini bozar, yıkarlar; modernliği fizyolojik öz-çelişki olarak tanımlamıştım. Eğitimin aklı, demir bir disiplin altında, bu içgüdü-sistemlerinin en azından bir tanesinin, bir diğerinin kuvvet kazanması, güçlenmesi, egemen olması uğruna felç olmasını ister. Bugün birey, ancak budanarak olanaklı kılınmalıydı: olanaklı, yani bütün... Tam tersi oluyor: bağımsızlık, özgürce gelişme, laiser aller talebi tam da hiçbir dizginin yeterince sıkı olamayacağı kişiler tarafından en ateşli bir biçimde öne sürülüyor — politikada da böyle, sanatta da. Ama bu dekadansın bir belirtisidir: bizim modern "özgürlük" kavramımız, içgüdü-yozlaşmasının fazladan bir kanıtıdır
İşçi-Sorunu
Aptallık, aslında bugün her türlü aptallığın sebebini oluşturan içgüdü-yozlaşması, bir işçi-sorununun varlığına dayanıyor. Belirli şeyler hakkında soru sorulmaz: içgüdünün birinci buyruğu. Peki ne isteniyor? diye soralım bir daha. Bir amaca ulaşmak isteniyorsa, bunun araçları da istenmelidir:köleler isteniyorsa, o zaman onlara efendilik eğitimi vermek, soytarılıktır.
Akıl adına ne varsa modern evlilikten apaçık uzaklaşmıştır: bu evliliğe karşı değil, modernliğe karşı bir itiraz oluşturur. Evlililiğin aklı, ailelerin, eşlerin seçimindeki sorumluluğuna da dayanıyordu. Aşk-evliliğinden yana artan bir hoşgörüyle, adeta evliliğin temeli, onu asıl bir kurum yapan şey, aradan çıkartıldı. Bir kurum asla ve hiçbir zaman bir aşırı tepki üzerine kurulmaz; evlilik, söylendiği gibi "aşk" üzerine "kurulmaz", — evlilik cinsel dürtü üzerine kurulur, mülkiyet dürtüsü üzerine (mülk olarak kadın ve çocuk), iktidar dürtüsü üzerine kurulur, bu dürtü ki sürekli olarak iktidarın en küçük birimini, ulaşılmış bir güç, nüfuz, zenginlik niceliğini fizyolojik açıdan da sabit tutmak için, uzun görevlere, yüzyıllar arasındaki içgüdü-dayanışmasına hazırlanmak için, çocuklara ve varislere gereksinen aileyi organize eder. Bir kurum olarak evlilik en büyük, en kalıcı örgütlenme biçiminin olumlanmasını daha kendi içinde kavrar: toplumun kendisi, birbirine en uzak soylara varıncaya kadar, bir bütün olarak kendisine kefil olmadıkça, evliliğin hiçbir anlamı yoktur. Modern evlilik anlamını yitirdi, — dolayısıyla ortadan kaldırılıyor.
Nedir ki özgürlük! Kendinden sorumlu olma istencine sahip olmak. Bizi ayıran mesafeyi korumak. Zahmete, sertliğe, yoksunluğa karşı, hatta yaşamın kendisine karşı kayıtsız olmak. Kendi davası için insanları feda etmeye hazır olmak, kendisi de dahil olmak üzere.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.