Hayat böylesi sürprizlerle dolu. Dümdüz bir yolda ilerlerken birdenbire tepetaklak olabilirsiniz; aynı şekilde tehlikelerle dolu bir yolculuktan tek bir sıyrık almadan da çıkabilirsiniz. Uçak arabadan daha güvenlidir; ne var ki kazaların çoğu banyoda gerçekleşir. Zamanlama her şeydir. Doğru zaman diye bir şey yoktur. Şans mefhumu gerçek değildir ve yıldızların dizilişiyle kişisel hayatta olanlar arasında herhangi bir ilişki bulunmamaktadır. Çok çabalarsanız, gündelik fırtınalardan kör topal bir rüzgarlık yapmayı başarabilirsiniz; ama tek başınızaysanız uzun süre dayanamayacaktır insan.
Fakat ne olursa olsun bir şeyler yapabilirdi. Her insanın ölünceye kadar yapabileceği bir şeyler vardı. Her insan da, kör topal bunu yapıyordu. Mesele iyiyi kötüden ayırabilmekte idi ve her şeyin, ama her şeyin iyisi de, kötüsü de oluyordu.
Bilmem bu anlaşılmaz işi nasıl halletmeli? Bizde şiir söyleyenler içinde hiçbir genç ve sağlıklı insan yok mudur? Bunların hepsi de yaşlı, hasta, verem, kambur, kör ve topal mıdır ki, sesleri yalnız inleme şeklinde çıkıyor? Sevgilileri onları kovuyor, nişanlıları bırakıyor ve su, gece ve mehtap kendilerini durmadan ölüme çağırıyor.
Şiir bu tarzda bir inilti olmakta devam ettikçe şair kelimesi, müthiş bir hastalığın ismi gibi, sağlıklı insanları elbette korku ve iğrenme ile titretecektir.
İkdam, 12 Nisan 1928
'- biliyor musun, ya ailem vardı başımda ya da iş, araya,
hep bir şeyler girdi
ama şimdi
evimi sattım, nefis bir yer
buldum, geniş bir stüdyo, o ferahlık
o ışık, görmelisin
hayatımda ilk kez yaratmak için
mekanım ve ışığım olacak.’
Gitmişti makama arz-ı hâl için
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasın, sigara
Mutlu insan deyince, yirmi beş bin livr rantı olan, yakışıklı, boylu poslu, ailesine düşkün olan, her akşam gösterilere giden, içen, gülen, uyuyan, yiyen ve iyi hazmeden bir insan akıllara gelir. Eski bir deyim olmasına karşın yanlış değildir. Bana gelince, yirmi beş bin Iivr'den fazla rantım oldu, ailem bana çok iyi davrandı, neredeyse Avrupa'nın bütün oyunlarını izledim, içtim, uyudum, bir kez olsun sindirim konusunda zorluk çekmedim, doğduğum günden beri ne kör, ne topal ne de kambur oldum ... O kadar mutluyum ki, bugün, on dokuz yaşımda, intihar ediyorum!
Sensiz yaşanmıyor, geçilmiyor köprüden. Köprüsüz ve ırmaksız durulmuyor, durulmuyor silahsız.
Sensiz durulmuyor. Aşılmıyor yürüsek, boşalmıyor konuştukça, içmekle tükenmiyor.
Ağrıyor ne varsa senden uzakta, sensiz durulmuyor. Yaşanmıyor gecesiz, gece de gündüz gibi.
Geçilmiyor başlayınca büyük deprem, kanlı meydandan, o solugan atla, topal ve kör.
Gezilmiyor, sensiz yatılmıyor. Sen ki yatay ve dik, uzat bize durmadan, kolayca yat bize!
Uzat bana, yat bana! Barışsın yüzünle yalnızlığım, yedi dağın ardına, büyüsün doyurmadan, vakitsiz.
Vakitsiz doyulmuyor. Sensiz gibi her zaman. Bir yerleri
bağırmak en sivri karanlıkta!
Sensiz taşınmıyor, uzarken saçlarının alacakaranlığı, bükülmüyor, bükmeden sevmek istediğim.
Öpülmüyor, sensiz kopuk ne varsa. Sarılmıyor, sensiz kırık ne varsa,
Kocanmıyor, ölünmüyor!
Kendini Halkın Sağlığına Adayan Doktor...
Bir Köy Doktorunun Hatıraları adlı eserin yazarı, göreve başladığı ilk
günden beri günlük tutuyor ve Tıp Fakültesini nasıl bitirdiğini, bölge
hizmetine hangi niyetle başladığını kaydediyor.
Talihi kendisine pek yardımcı olmamış, çocukluğunu ve
gençliğini muhtaçlık ve yokluk içinde geçirmiş.
Sen benim Dulcinee’m için ölmekten, bir kahraman gibi canını feda ederek onun yanında
eşsiz bir şan ve şerefe erişmekten memnun olmayacak mısın?
— Ben öldükten sonra şan ve şeref kaç para eder.
Derimin sağlam kalması bundan çok daha iyidir.
— Fakat düşün ki o deri, er geç bir gün böceklere, kurtlara gıda olacak.
— Fakat ne kadar geç olursa o kadar iyi olur. Siz Dulcinee’nizi sevdiğiniz gibi ben de, kör
topal, kendi karımı ve çocuklarımı seviyorum.