Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tayhan

Tayhan
@kuhi
Frontend-Backend
Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakultesi
11 Kasım
12 okur puanı
Ağustos 2015 tarihinde katıldı
Kafanın içinde beyin denen bir organ var. Bu organ senin ruhuna aynalık yapan, dünyayı senin için anlamlandırmaya gayret eden biçare bir organcık. Senin sağdan soldan aldığın verileri anlamaya ve dünyayı senin için için anlamlı bir hale getirmeye gayret ediyor. Ne çare ki bunu ancak daha önceki bilgi ve birikimlerini yapabiliyor. Fakat o beynin içinde öyle bir işleyiş var ki bugün bile hakkında en ufak bir fikrimiz yok. Anladıklarımızdan gördüklerimizden dinediklerimizden bazen öyle şeyler çıkartabiliyor ki kimi zaman çağ açıp çağ kapatan kararlar, kimi zaman gönülleri delen, gözlerden yaşlar akıtan sözler ve besteler bu organdan çıkıveriyor. İnan bana hepimizde aynısı var, hepi topu bir buçuk kiloluk yağ parçası işte...
Reklam
Sürücü eğitimi seks eğitimi gibi verilseydi acaba nasıl olurdu, diye düşünüyorum bazen. Sınıfa giriyorsunuz (elbette ortalıkta acemi sürücü aracı yok) ve hoca şöyle diyor: “Sürücü kursuna hoş geldiniz. Öncelikle bilmeniz gerekir, araba sürmek çok ama çok tehlikelidir. Alimallah ölebilirsiniz de! Araba sürmekle hiç uğraşmayın. Çok samimi söylüyorum – en azından evlenene dek. İlla da araba süreceğim derseniz, emniyet kemeri takmayı sakın unutmayın.” Sonrasında sınıf dağılır ve sürücü kursunu tamamlamış sayılırsınız. Ama aslında araba sürmeyi filan öğrenmemişsinizdir: Gaz pedalı nerede bulunur, farlar nasıl yakılır, hatta araba garajdan nasıl çıkarılır, hiçbirini bilmezsiniz.
Demokrasi sözcüğünü herkes sevdiği bir sakız gibi, ağzının istediği oyuğunda çiğniyor, kimisi balon yapıp patlatıyor. Patlatır patlatır, demokrasi bu, boru değil ki. Bir ırz düşmanı açısından bakıldığında, yolda gördüğü ve oylumlarını beğendiği her kadının zart diye bir kırmızı ışık dibinde ırzına geçilebilmeli. Irz düşmanı ismiyle yanlış kodladığımız adam, çünkü kendisi bir şeyin düşmanı değil, kadın cinsel organlarının ve çok sevdiği kendi cinsinin organının aşığıdır, içinde ırza geçme özgürlüğü bulunmayan demokrasiye, demokrasi mi der? Bir hırsız için demokrasi, özgürce çalabilmektir. Erbakan'ın demokrasiden anladığı, her kilometrede bir imam-hatip okulu açılmasıdır. Biz demokrasi için kavga vermiş bir millet değiliz. Atatürk'ün zoruyla, çünkü o zorlamasa kimsenin aklına böyle bir kurtuluş savaşı da gelmiyor, bir bağımsızlık kavgası yaşamışız. Bunun sonucunda Atatürk, istese çok yakışıklı bir padişah olabilecekken, bize dev bir kıyak yapıp demokrasiyi armağan etmiş. Armağan, hele ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyse bizim için bir değer oluşturmaz. "Size Sidney'den bumerang getirdim efendim!" Diye paketi uzatan dostunuza boş boş bakarken, hıyarağa getire getire ne getirmiş, diye düşünebilirsiniz. Böyle abuk hediyeler aldığımız ve nereye koyacağımızı, ne yapacağımızı bilemediğimiz çok olmuştur. Oysa sahip olmak için uğraştığımız, didindiğimiz güç bela edindiğimiz şeyler, bir bisiklet, bir cep telefonu, bir walk-man bizim için ne kadar değerlidir. Bu yüzden Atatürk tarafından bize bir demet çiçek olarak sunulan demokrasinin değerini ve ne olduğunu bilmiyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin Bizim yurdumuzda bir köylü de tıpkı Etlik,teki o ağaç gibidir. Eline bir kitap ver seyreyle sonra şenliği. Ama ağaç kitap okursa, yani bozkırda ahlat ağacı kitap okursa , bu dürzüler onları dibinden keser.
Çarşıdan aldım tuzu Ürgüp'ten aldım kızı Her meyveden çok iyi Hem tadı var hem tuzu Elma aldım kokuyor Yarım kitap okuyor Kız oğlanın altında Bulgur bulgur terliyor Şu Ürgüp'ün ayazı Gel bize bazı bazı Ak göğsünün üstünde Kıldım bayram namazı
Reklam
Bazen unutkanlığndan kaçmak, kurtulmak istiyordu. Ama unutkanlığını unutmak, dünyanın en zor işiydi.
Gözden göze çok sessiz trenler kalkar Konuşacaklarımız dağlar gibi birikti Öpüşeceklerimiz ummana sığmaz Ayrılık geldi üstüne tüy dikti Sabah oldu Ankara’da Oysa ruhum hala gece Kuşlar ötüyor bir kavak ağacının yalnızlığında
Peki muntazam vergi ödeyen salaklara niçin en azından bir madalya verilmiyor? Bu konuyu gündeme getirmeli, peşine düşmeli, iş edinmeli ve “Herkes vergi kaçırırken, salak salak ödeyenlere madalya verilmesinin incelenmesi komisyonu” kurulana kadar, elimizden geleni ardımıza koymamalıyız.
Biraz gerçek, bir yalanı satılır hale getirmenin en iyi yoludur.
Binlerce rulet masası olan bir kumarhanede olduğunuzu düşünün. Size tüm rulet oyunlarının hileli olduğunu söylüyorum ve delil olarak binlerce masadaki yüz binlerce oyunun sonucunu önceden söylüyorum. Verdiğim sonuçlar doğru çıkınca, rulet oyunlarının sonucunun evvelden bilindiğine kanaat getiriyor ve birisine bu olayı anlatıyorsunuz. Anlattığınız kişi ise bunun tesadüfen olabileceğini, eğer kumarhanelere giden tüm insanların böyle bir tahminde bulunurlarsa, birinin tutturma ihtimali olduğunu söylüyor. Sonra bunun da olasılık açısından imkansız olduğunu gösterdiğinizde, aslında sonsuz gezegenler olabileceğini, bu sonsuz gezegenlerde sonsuz kumarhanelerde böyle tahminlerde bulunan sonsuz kişiler olabileceğini, bunlardan birinin rastgele bir tahminle böyle bir sonucu yakalaması muhtemel olduğu için, size kumarhanelerin rulet oyunlarının önceden bilindiğini söyleyen benim yalancı olduğumu, benim bunu rastgele başardığımı söylerse cevabınız ne olur? Diyelim kumarhanelerin varlığına inandınız, binlerce rulet masasındaki yüz binlerce rulet oyununun sonucunu bilmemi yine de tesadüfle açıklamaya kalkar mısınız?
Reklam
Kur’an her zaman, toplum üzerinde baskı kuran, insanların iradelerine ipotek koyarak onların bedensel ve zihinsel güçlerini zorbaların menfaati için kullanan kimseleri; fakirliği, açlığı ve hastalığı dini zühdün (takva) gereği olarak göstermek suretiyle dini istismar eden zihniyeti ve ahiret adına insanları dünya hayatından ve toplumsal sorumluluktan alıkoyup münzevi bir hayat yaşamaya iten ve daha sonra da onların her şeyini temellük (kendine mal etme) eden dini düşünce sahiplerini eleştirmektedir.
Önce komünistleri götürdüler, Sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim Sonra sosyalistleri götürdüler, Sesimi çıkarmadım, çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacıları götürdüler, Sesimi çıkarmadım, çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, Sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudileri değildim Sonra Katolikleri götürdüler, Sesimi çıkarmadım, çünkü Katolikleri değildim Sonra beni götürmeye geldiler, Benim için sesini çıkaracak hiç kimse kalmamıştı.
Marti Niemöller’in şiiriKitabı okudu
“Kadınlarla erkekler yan yana olmadığı sürece hiçbir mücadele başarılı olamaz. Dünyada iki güç vardır; biri kılıç, diğeri kalem. İkisinden de daha kuvvetli olan üçüncü güç ise kadınların gücüdür,”
Savaşın amacı vatan için ölmek değil; karşı cephedeki piç kurusunun, vatanı için ölmesini sağlamaktır! [GENERAL GEORGE SMITH PATTON, 1885-1945]
“Senden bekleneni, sana emredileni ya da seni kurtaracak olanı değil; kalbinin derinliklerinde tasdikleneni yap. İyiliği içselleştir.”
Her kadında, yırtıcı bir avcı hayvanattan bir şey vardır. Kuşu yakalayan kedide nasıl nihayetsiz bir hazzın raşeleri (titreme, ürkme) ve dişlerini bir ceylanın etine geçiren aslanda ne kadar derin bir şehvetin emareleri görülürse, kadınlar da lalettayin (sıradan) herhangi bir erkeği kendilerine ram (boyun eğen) etmekte o kadar büyük bir haz ve neşat (neşe) duyarlar.
Reklam
Tıpkı normal yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması, yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi gibi, bağlanacak büyük bir ülkü bulamayan insanlar, abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istidat (yetenek) insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez.
Nurculuk denen sayıklama - Ötüken
Kıyafetler gibi ruhlar da değişti. Büyüklere eski itaat, eski hürmet nerede, kimde var? Bizim gördüğümüz terbiyedeki insanlarla şimdi alay ediyorlar. Belki hakları da var, her eski şey biraz acayiptir, çocuklarımızın çocuklarını kendimize uydurmaya çabalamak ne beyhude! Onlar, her şeyden evvel, zamanın icabatına uymaya mecburdurlar.
Bir çocuğun içine bir utanmak kabiliyetini vermediniz mi, alafranga olsun, alaturka olsun, hiçbir terbiye usulünün faydası yoktur.