“Üşüyorsun, hastasın, aptalsın!”
“Kanıtla!” diye çıkıştım.
“Birkaç sözcük yeter buna: Üşüyorsun; çünkü yalnızsın, içinde gömülü duran ateşi hiçbir insanın yakınlığı alevlendirmiyor. Hastasın; çünkü duyguların en güzeli, insanoğluna bağışlanan en tatlı, en yüce duygu senden uzak duruyor. Aptalsın; çünkü onca acı çekerken gene de mutluluğu yanına çağırmaktan kaçınıyorsun; onun seni beklediği yere doğru bir adım atmaya bile yanaşmıyorsun.”
ne zaman bir ölü beden görsem, ölüm bana ayrılış gibi gelir. ceset, arkada bırakılmış bir elbise gibidir. birisi gitmiştir ama ona uyan tek elbiseyi geride bırakmıştır
Unut demek kolay gel bana sor bir de
Unutamıyorum işte, unutamıyorum
Birşey var şuramda beni kahreden
Şuramda tam yüreğimin üstünde
Çakılı duran birşey var
Elimde değil söküp atamıyorum.
“nereye bakarsam bakayım
sen uzaklaşıyorsun.”
on dört yıldır unutuyorum
on dört yıldır sürüyor incinme.
saat pişmanlıkta durdu
bir boğuk su topraklarda arzu
mil çekilmiş harfler
kalabalık cümleler kuruyor
odalar odalar odalar
birbirine giriyor birbirinden çıkıyor
sonra sokaklarda dik kafalı bir yalnızlık
dönüp yine odalarda kederleniyor
insan yoruluyor sevgilim
yaralı bir zamanla kendini sevmekten
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde