Sen saçlarını tararsın. Ben seni, puslu aynanın içinde bir resim, ağır ağır uçuşan perdenin üzerinde bir gölge olarak fark ederim. Masal keser dört bir yan. Seni yeşiller içinde bir cennet çiçeği velvelesinde ilk kez gördüğümde, sen o musun, diye sormam bile. Bilirim ki rengini gizlesen kokunu saklayamazsın, perdeni çeksen ışığını boğamazsın...
Nazan Bekiroğlu - 'Baran'; Fıtratın Dili
Etkileyici bir kitabın sonuna gözyaşlarımın eşliği ile geldim. Hikaye Stalin yönetimindeki Leningrad'da (şimdiki adı Saint Petersburg) Leningrad Kuşatması'dan günümüze uzanıyor.
Kitaba başladığımda bir annenin kızlarına karşı nasıl bu kadar uzak kalabildiğini, soğuk davranabildiğini okudukça nasıl yani demeden duramadım. Babaları, kızlarının hayatındaki anne ilgisizliğini müthiş bir sevgi ve anlayışla kapatmaya çalışıyor. Fontanka Köprüsü'nde başlayan masalı okudukça, o müthiş aşkın sonsuz can yakışına tanık olmak, savaşla birlikte yokluk ve açlıkla yapılan mücadeleleri okumak.....
Vera, Leningrad Kuşatması'nda çok kayıplar veriyor. Yaşadıklarının izleri kızlarıyla aralarında aşılmaz gibi duran bir duvar örse de zamanı geldiğinde (ki bu zaman babanın ölümüyle başlıyor).
Nina'nın ısrarları ile Vera 'Köylü Kız ve Prens' masalını anlatmaya başlıyor. Masal ilerledikçe aralarındaki duvar çöküntüye uğramaya başlıyor. Duvar küçüldükçe Nina ve Meredith'in annelerine olan yakınlığı şaşırtıcı değil elbette.
Velhasılı kelam Kristin Hannah bir kez daha gönlümü fethetti. ;)
Kış BahçesiKristin Hannah · Pegasus Yayınları · 20164,915 okunma
Ne güzel insanlar vardı eskiden.
Çocukluğumuzu kaplamışlardı.
Bize masal anlatırlardı
Cinlerden, perilerden.
Büyük anneler, büyük babalar vardı.
O zaman hepsi uzaktı ölümden.
Hem sevdirir hem korkuturlardı.
Acı hikâyeleri bile tatlı başlardı.
Demek bunun için gittiler hikâyelerden.
Ne güzel insanlar vardı eskiden.
___ Özdemir Asaf
youtube.com/watch?v=KJOCzus...
"Olur da olamazsam buralarda Yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,uyumak.. Yüzyıllarca uyumak..
İlla isim konulacaksa ben masal değil hayat demekten yanayım Bu yolları yan yana yürümekten yanayım..
Erguvanlar açmaya başladı,mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,kokuna bir isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim.
Geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp, heyecanla dedikodu yapacağız, sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim..
Biraz sessizlik olacak sonra Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın.
Cümlelerim topallayacak,ağır aksak kelimelerle soracağım; Nasılsın? Nasılsın derken bile iyi olmana dualar ediyor olacağım..
Hiçbir sözümüz umutsuzluk taşımayacak, inanacağız, inandıracağız, yaşadığımız cehennemin cennete dönüşeceğine.
Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek, İnsanların koşarak geçerken fark etmediği selpakcı amcanın gülüşüne karşılık vererek..
Ve bırakarak bu dünyanın tüm kandırmacılarını kendimize insanca bir yol çizeceğiz! Gelmek isteyen ardımıza düşecek..
Gel ! Orada mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencilce değil bu isteğim.
Bir gün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,bavulumu hazırladım geçmişi koymadım içine,adı ‘ geçmiş’ olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye !
Gitme ! Seni şah damarıma sakladım,adım atarsan yırtılır derim,kanar dizlerim. Ölürüm. Bir daha ayrılığı kaldıramam ,yüküm ağır !
Susma ! Kelimelerin senin ayak izlerin. Nereye gittiğini bulamazsa ölür benim ellerim !
Seni Seviyorum …"
"Mutluluğun tek bir türü vardır, ama mutsuzluk bin bir şekilde ve büyüklükte gelebilir. Tolstoy’un dediği gibi: Mutluluk masal, mutsuzluk ise öyküdür."
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
'Tarih' i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?