Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merve Nur Şanlı

Nasıl ha­yır deneceğini öğrenmemiz engellendiğinde, bunu sonunda be­denlerimiz bizim yerimize hayır diyebilir.
Reklam
Çocukluğumun kışlarını düşündüğümde bir yo­kuşun başında yalnız bulurum kendimi.
Sayfa 23
Tarihler geçer, yüzümüze çizgiler dolar , sırtımız ısınmak bilmez, yıllar geçer, aşklar nerdedir, bilinmez.
Sayfa 12

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çağa uygun düşen bir yoksulluk olacaktı bahar.
Beni bu öldürücü yabancılıktan, ya­bancılığın yalnızlığından, korkularımdan, gençliğimin güzel anılarından, terk edilmişliğimden, biri tarafından çok sevil­mişliğimden kurtarın!
Reklam
Resim biriktirilirdi. Ne işe yarayacağı bilinemeyen tahta parçaları biriktirilirdi. Çakıl taşı, ilaç kutuları, kibrit çöpleri, gazete-dergi kesikleri, misketler, düzgün ağaç dalları, dikişlerden arta kalmış kumaş kırpıntıları, artık yün çileleri, teller, çiviler, her şey biriktirilirdi. Çocukların geniş dünyalarında neyin ne zaman gerekli olacağı asla bilinemezdi.
O zamanlar kendi halinde otlar, bitkiler vardı. Ağaçlar, çiçekler, çimenler boldu. Giriş kapısı olmayan, sınırları belirsiz çimenliklere uzanarak bulutları seyretmek mümkündü.
Bekçi devlet demekti, kendini devlet sanırdı ama çocuklar devleti bilmiyorlardı. Dolayısıyla çocuk parkına bekçiyi delirtmek için gidilir, bekçi ağzında düdüğüyle çocukları kovalamaya başlayınca boş arsaya ya da yangın yerine kaçılırdı. O zamanlar çocuklar çocuk parklarına değil, boş arsalara aitti.
Ben çocukken büyükler konuşmalarına “Bizim zamanımızda…” diye başlarlardı: “Gaz lambasında ders çalışırdık.” Bu kitapta ben de “Bizim zamanımızda…” diye söze başlıyorum. “Cep telefonu yoktu, şehirlerarasına telefon bağlatırdık.” Gelecekte şimdi gençliklerini yaşayanlar da söze “Bizim zamanımızda…” diye başlayacaklar, “internet yoktu, faks çekerdik.” Kâğıdı oldum olası seven biri olarak gelecekte söze şöyle başlanmamasını dilerim: “Bizim zamanımızda kitap diye bir şey vardı, kâğıttan yapılıyordu. Düşünebiliyor musunuz?”
Salih, Şevket’i kendisine yanlış ve aşağı gelen birçok şeyin cisimleşmiş hali gibi gördüğünden ondan nefret etmeyi çok doğal bulur, aynını Şevket için yaratan koşulların ne olduğunu dü-şündüğü her durumda da buna hep zihinsel ve psikolojik, mutlaka derin temeller arardı. Bu, kitapları çok sevenlerin sık düştüğü bir hatadır.
Sayfa 28
Reklam
Vakitsiz ve haksız bir mihnete uğramış bütün çocuklar gibi, Munise’de de büyük bir insan hali var.
Sayfa 256Kitabı okudu
“Kızlarım, ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır: Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir giz, şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar.”
Sayfa 233Kitabı okudu
İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, hep birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış!
Sayfa 215Kitabı okudu
Hayır, güneş işlemiş yosunlu denizler gibi içlerinde hileli hareler dolaşan gözlerini acıtmak içindi.
Sayfa 206Kitabı okudu
İnsan, birini sevmek felaketine uğradı mı, esir gibi bir şey oluyor.
2.157 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.