Hayat hep böyle bir şeydi zaten; ne zaman kendinizi bulduğunuz durumdan kurtaracağınızı ya da tepe taklak tekrar aynı koşulların içine düşeceğinizi bilemezsiniz.
İstasyonda, bir ana ve dört çocuktan oluşan sığınmacı bir aile görmüştün. O çocukların en büyüğü çıplak denecek kadar ince giyimliydi ve çok üşüyordu. Hiç düşünmeden sırtındaki gocuğu çıkarıp o çocuğa verdin. Sonra kendin, incecik ceketinle, soğuktan dişlerin takır takır vurarak dönmüştün eve. O soğukta, gocuğunu verdiğin o çocuk, belki bugün bir yetişkindir ve zaman zaman seni o günkü halinle hatırlıyordur. Onun bugünki yaşı, senin o zamanki yaşından çok daha ileride. Ama sen ona örnek oldun, öğreten oldun. İyilik, yolda düşen, yoldan toplanan bir şey değildir. Tesadüfen ele geçen bir şey değildir. İnsan iyiliği ancak başka bir insandan öğrenir.
Gösterişli giysiler içindeki bu delikanlıya, kendisinin Bahar Bayramı'nda acıdığı kız olduğunu söylemektense ölmeyi yeğlerdi. Demek Sophie'ye gönül gözüyle bakmamıştı. Howl bilmeyecekti.