Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Melik Zaim

Melik Zaim
@melikzaim
43 okur puanı
Haziran 2021 tarihinde katıldı
İçimdeki vahşi bir kuş kaçmak için kanat çırptı. Ama ben kaçmadım. Kaçmayı göze alamadım. Trene binmedim, içimdeki kutsal ve devce çağrıya kulak vermedim, korkusuzca bir akılsızlık yapmadım. Mantığın ölçülü, soğuk ve insanca sesine uydum.
Reklam
Bilim vs Edebiyat
Bilim ilerledikçe dünya hakkında daha fazla şey öğrenir; evrilir ve gelişir. Bugün bir fizikçi Newton'a kıyasla daha fazla fizik biliyor, velev ki onun kadar büyük bir bilimci olmasın. Ama edebiyat deneyimin olanaklı modeliyle başlar, ürettiği şeyse klasik adını verdiğimiz edebi modeldir. Edebiyat evrilmez, ilerlemez ya da gelişmez.
Shakespeare ile Milton, faydaları ve meziyetleri ne olursa olsun, toplumda yer edinmek için bilmeniz gereken türde şeyler değildir. Edebiyat konusunda hiçbir şey bilmeyen biri zırcahil olabilir, ama çoğu insan bunu umursamayacaktır. Her çocuk edebiyatın onu doğrudan yararlı olan yoldan farklı bir yöne götürdüğünü hemen fark eder ve birçoğu bunu fark ettiğinde vaveylayı koparır (...) Edebiyat çalışmanın toplumsal değeri nedir ve edebiyatın kapısını çaldığı hayal gücünün öğrenme sürecindeki yeri nedir?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ama işte düştür bütün bunlar ve belediye otobüsleri tıklım tıklımdır!
Doğu-batı doğrultusunda uzanan demiryolu hattı şehrimizi ikiye böler. İşyerlerinden yorgun argın çıkanlar, demir köprüleri zangır zangır titreten, hemzemin geçitlerde çanlar çaldıran trenlere bakarak düşlere dalar: Sevgiliyle kavuşmalar, büyük yolculuklar, alıp başını gitmeler... Önce bozkır boyunca dümdüz, sonra yeşillikler içinde kıvrılarak... Ama işte düştür bütün bunlar ve belediye otobüsleri tıklım tıklımdır! Zor bela bindikleri otobüslerde itiş kakış eve dönerken, nefeslerinin sayılı olduğunu düşünür, Allah'tan korkarlar. Akşam eve girer girmez de perdelerin kapalı olup olmadığını denetleyip gereksiz yanan lambaları söndürürler...
Buzdağlarını parçalıyor güzel kızımın sesi. Kan yürümeye başlıyor damarlarımda. İnsan gün içinde kaç kere hisseder ki kalbinin attığını?
Reklam
O zaman düşündü ki insanlar yalnız kendi saadetlerini iyice duymak için yalnız başkalarının felaketlerini arar ve hodbinliklerinin böyle bazı nevilerine fazilet unvanı vererek mesela aldatılan bir kocayı ikaz etmeyi "ahlak" addederler. Halbuki bunun aslı, başkasının felaketinden duyulan vahşi zevk, kendisini ondan mesut görmek için hazırlanmış garip bir delildir.
Tanpınar'a dair
Yirmi bir senedir tanıyorum. O subaydı, ben gemi doktoruydum. Elinde Bernard Shaw'ın piyesleri vardı. Ben bir laf attım. Takıldık birbirimize dost olduk. Ondan beri dostluğumuz bozulmadı. Zaten Hamdi'nin kimseyi kırdığını bilmiyorum. O belki de işlemediği suçların azabını çekiyordur. Bazen yüzünden öyle okunur. O zaman yüzünü başka türlü çizgiler kaplar. Ama gözlerinin içi ne ılıktır. Bir öksürür, kendini toplar, sizinle beraber olur hemencecik. Beraber olunca yalnızlığından kurtulur. Şiirini yarıda bırakır. Çünkü o zaman insanlık şiirini yaşıyor; ona iştirak ediyordur. Siz rahatlayıp gittikten sonra zekânın şiirini yazmaya devam eder.
Sait Faik'in vefatının ardından
Yaşamayı seven, bazen de yaşamaktan bıkan ve yorulan Sait'in ölümünü ben ancak Sait hayatta iken hissederdim. Onun namına üzülürdüm, heyecanlanırdım, onun ölümünü düşünürdüm. Birlikte gayretler sarf ederdik o yaşasın diye. Şimdi o gitti, ben kaldım. Doğru dürüst konuşabildiğim, anlaşabildiğim beş altı insandan biri eksildi. Bana, onun yerine duvarlarla konuşmak kaldı. Kendi ölümümü düşünmek kaldı.
Yakın arkadaşı ve doktoru Fikret Ürgüp, Sait Faik'i anlatıyor
Siz yeni bir şey söylediğiniz zaman mavi gözleri çocuklarınki gibi açılır: "Vay anasını!" der içinden. Sonra bir öğüt verir. Sonra: "Böylesi de olur belki?" der. Bazen de dinlemez. Kendi âlemine öyle dalmıştır ki sizinle uğraşacak vakti yoktur. Kırışık dolu geniş bir alnı, seyrek kır saçları vardır. Mavi gözleri çocuk gözleri kadar temizdir. Her şeylere kendi hesabına, yeni gözlerle bakar. Dudakları bütün lezzetlere susamıştır. Kendindeki iptidai insan halini öyle muhafaza etmiştir ki, hiç bozmadan. Onun için çoğu kimseler onu yadırgarlar.
Evlen, pişman olursun; evlenme, buna da pişman olursun; evlen ya da evlenme, ikisine birden pişman olursun; evlensen de evlenmesen de her ikisinde de pişman olursun. Dünyanın aptallığına gül, pişman olursun; onun için ağla, buna da pişman olursun; dünyanın aptallığına gül ya da ağla, ikisine de pişman olursun; dünyanın aptallığına gülsen de ağlasan da her ikisine birden pişman olursun. Bir kıza inan, pişman olursun; inanma, buna da pişman olursun; bir kıza inan ya da inanma, ikisine birden pişman olursun; bir kıza inansan da inanmasan da ikisine de pişman olursun. Kendini as, buna pişman olursun; kendini asma, buna da pişman olursun; kendini as ya da asma, ikisine birden pişman olursun. Kendini assan da asmasan da ikisinde de pişman olursun. Bu, sayın baylar, hayatın tüm bilgeliğinin özü.
Reklam
Ruhumu niye öldürecekmişim? Diğerlerinin nezdinde kendimi mantıklı ve tutarlı göstermek için neden ruhumun özlemlerini boğacakmışım? Diğerlerinin hakkımızda oluşturdukları fikrin kölesi olarak yaşamak ne korkunç bir kölelik! Boş izzetin köleliği ne korkunç bir kölelik! Hesap vermem gereken onlar değil, kendim.
İnsanın kendi erdemini kanıtlamak için başkasının zayıf yanlarından yararlanması ahlaksızlıktır.
Ve her insan, içinde yedi temel erdemi ve karşıt yedi erdemsizliği taşır: Kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkârdır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir. Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Kabil de Habil de yaratır.