Çocukluğun, kadınlığın, sevilmenin, sevmenin, nostaljinin, başkaldırının, hayata atılmanın, hayattan kaçmanın, hiç bilemeyeceğimiz bir İstanbul’un, aşkların, erkeklerin ve hayatın ta kendisinin saniyeler içinde binlerce şey düşünebilen ve üretebilen bir kadının zihninde esen yelleri... Kısa sürede alıyor insanı oturduğu sandalyeden ve ışınlıyor çakır gözlü biricik Leyla Erbil’imizin uçsuz bucaksız hayal ve fikir dünyasına... Edebiyatın varlığına bir kere daha şükrettiğim bir kitaptı. Tıpkı Rosa’nın Lahzen’in hatıralarındaki dostane sıcaklığı gibi bu kitabın da hayatımın hep bir köşesinde duracağını anladım kapağını kapattığımda. Teşekkürler Leyla Erbil, seni tanımak ve tanımaya devam etmek hayatı çekilebilir kılan detaylardan.