... İngilizler çok komik bir bedel karşılığında ülkenin tüm maden ve orman kaynaklarını işletip banka sistemini yönetme imtiyazını almışlar; Avusturyalılar ise postaneleri koymuşlardı...
...Şah imtiyazları kaldırmak şöyle dursun, sürekli para sıkıntısı çektiği için, yenilerini tanımak zorunda kaldı: On beş bin sterlin gibi gülünç bir para karşılığında, İran tütünlerinin tekelini bir İngiliz şirketine verdi. Hem de sadece ihracatının değil, iç tüketiminin de tekelini.
Yeni atamaların ekip atamaları biçiminde oluşturuluşu..Bakıyorsunuz, kaymakamla lise müdürü, sosyal bilgiler dersinin öğretmeni ile ahlak hocası, veterinerle tarım uzmanı aynı bıçağın demirinden... Olayların üzerine giden müfettiş, sorguya değil takdirname vermeye gidiyor sanki. Suçlu tanık oluyor, okul müdürü, yardımcısıyla bilirkişi. Baş suçlu mu? Mutlaka şikayetçi olan dertli kişidir! Şu rastlantıya bakın ki Cide’deki huzursuzlukların nedeninde, balkonun sapına büyük görev düşüyor. Baltanın demiri olmasa da, sapı mutlaka yerli ormandan!
Bundan elli yıl önce Cide’den “ Yol istemeyiz! Liman istemeyiz!” Diye imza mı toplanmış.. bir inceleyelim, tuz-ekmekçiler, gericiler vardır işin içinde! Değişmiyor bu kural yıllardır. Bir partide, iki partide toplanıveriyorlar, yıllar sonra!
Değerli bir lise müdürünün, bir resim hocasının ayağımı kaydırılacak?.. imzalar hep aynı tür imzalardır,şaşmıyor!
Öyle adamlar vardır ki, haysiyet, şeref gibi kayıtlara aşina olmadıkları halde, gurur ve nahvetlerine ( kibir) dokunulur, acizleri yüzlerine çarpılırsa kendilerini kaybedecek kadar hiddetlenirler.
“Istıraptan belin büküldüğünde, dünyanın üzerine ebedi bir gece çöksün istediğinde. Yağmurun ardından ışıldayan yeşilliği düşün, düşün bir çocuğun uykudan uyanışını.”
.
.
“Ne mutlu dünyaya hiç gelmemiş olana”