elifmine
@oelifmineo
İİBF İşletme& Dış Ticaret
İzmir, 26 Nisan 1982
671 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Yaklaşık 30 yıl sonra tekrar okumak enteresan oldu benim için.
İlk kez 14-15 yaşlarındaydım ve Werther’in çektiği derin acı için çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Bugün 40’ları yarılarken gördüm ki, hayat gerçekten görüşlerimizi, bakış açılarımızı değiştirebiliyor. Bugün, nişanlı bir kadına aşık olan, evlendikten sonra hala ve daha da büyük bir tutkuyla ona bağlı kalan Werther’e üzülmek yerine büyük aşkı Lotte’ye sinirlendim. Hem beni çok seven kocam yanımda olsun, hem bu yarı deli haliyle bana hayran Werther yanımdan ayrılmasın. Lotte, asıl senin yatacak yerin yok yavrum diyor ve Werther’i de yanımda olsa omuzlarından silkeleyip ‘ bi kendine gel oğlum değmez!’ demek istiyorum. Lotteler unutur. Albertler umursamaz, olan senin gençliğine olur.
Genç Werther'in Acıları
Okur Takip Önerileri
Yaşar Kemal’in askerliği sırasında yazdığı ilk hikaye olan Pis Hikaye ile birlikte 22 hikayenin olduğu bir Yaşar Kemal klasiği..
Okurken Çukurova sıcağı beyninize işler, sinekler deli eder, yokluk isyan ettirir. Öyle bir gerçeklik..
Yaşar Kemal
1930’larda 20’li yaşlarının başında haksız yere suçlu ilan edilen Kelebek’in, hapisten sonraki hayatı yine aynı sürükleyicilik ve gerçeklikle anlatılıyor. Çünkü bu gerçekten inanması zor hayat, yazarın gerçek hayat öyküsü.
Çocukluğu, ilk gençliği, kürek mahkumiyeti ve kitabı yazdıktan sonrası..
Mutlaka okunmalı ama mümkünse başka bir çeviriden. Çeviri hataları, cümle düşüklükleri, muhtemelen baskıyla ilgili yazım yanlışları var. 
Henri Charrière
Uzun zamandır aklımda olan, Kafa Dergisi’nde yazılarını, Spotify’da podcastlerini bayılarak takip ettiğim Can Yılmaz’ın kitabına ancak sıra geldi.
Her biri 80’ler, 90’lardan bir aile, esnaf, mahalle, ofis… hikayesi olan 20 öyküde bol miktarda uyanık, işgüzar, şarlatan, dürüst, matrak, madrabaz karakter var.
Can Yılmaz, yıllarca önce kardeşinin adıyla anılsa da, ondan bağımsız olarak son derece iyi bir gözlemci ve yazdığı okunur bir edebiyatçı.
Can Yılmaz
Oğuz Atay’ın kaleminden bir dönem kendisinin de
öğrencisi olduğu Prof Dr Mustafa İnan’ın hayat hikayesi.
Dünyanın kahrını çeken bir dönemin çocuğu olan Mustafa, iki büyük savaş, bir kurtuluş mücadelesi, büyük kıtlık, göç gibi sıradan bir insanı travmaya, vazgeçişe yöneltebilecek tüm zorlukları müthiş bir öğrenme ve öğretme azmiyle yeniyor. Bunu yaparken bir ayağı kendi topraklarında, bir ayağı yurtdışında, dilinde Adana şivesi, ezberinde divan edebiyatı.. Mühendisliği, matematiği, dili, tarihi, müziği aynı anda, aynı hevesle öğrenme, bağlantı kurma becerisine sahip hem bir bilim insanı hem de bir entellektüel.
Adı nesillerce aktarılması gereken bir Cumhuriyet aydını.
Şiddetle değil şefkatle tavsiye..
.. 
Oğuz Atay
Önce kendini, sonra yaşamı ve yaşamın sana kattıklarını sevmeden, sevildiğini hissetmeden geçen beyhude bir ömrün sonlanışı..
Lev Tolstoy yine ve bence en başarılı olarak bu kitapta, okuru hikayenin içine alarak, karakterle yaşayarak bir hayat dersi veriyor..
Her şeyin biteceğini anladığın o son gün gelmeden, elini tutanları gör, uyandığın her sabahın tadını çıkar, zorunda hissetmeden çalış, yaşa..
Imre Kertész’e 2002 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran roman..
İnsanlığın yüz karası, en büyük günahı toplama kamplarından 15 yaşında sağ çıkan yazarın o günleri bir roman tadında yazdığı anıları.. Şaşırtan şu ki, yazar o yaşında geçirdiği 1 yılı bir cehennem gibi değil, yaşanan bir dönem gibi anlatıyor. Yani dram çok gerçek, kendisi sadece içinde nefreti yaşıyor ama geri kalan herşey ona göre yaşanan bir zaman, 365 gün, 24 saat..
Bu anlamda kitabın sarsıcı etkisi bana göre daha fazla.. Bunun nedeni de bence yazarın nefret ettiği acıma duygusu. Kendisine ve duruma acınmasından hoşlanmadığı için gereksiz drama yer vermeden olayı tüm çıplaklığıyla ve net anlatmış.
O dönemle ilgili mutlaka okunması gereken bir kitap.
Imre Kertesz
Henüz kimselerin bilmediği bakir bir sürgün kasabası olan Bodrum’a 34 yaşında kalebent olarak sürülen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yıllar içinde Halikarnas Balıkçısı’na dönüşümünün hikayesi.. Ailesi, yakın çevresi, edebiyat dünyası ve en önemlisi gönlünü verdiği Bodrumlu dostlarının dilinden canım Cevat Şakir..
Bodrum Belediyesi çalışanları Zeynep Atılgan ve Cezmi Çoban’ın yoğun emekleri ile hazırlanmış bu derleme kitabı Balıkçı’yı merak eden, bilip de özlem gidermek isteyen her edebiyat severin kütüphanesinde yer almalı. 817.jpg)
Halikarnas Balıkçısı
Küçük Prens’le her yaştan okurun kalbine girebilmiş bir yazar Antoine de Saint Exupery. Gerçi ben onun da, Frida Kahlo, Che Guevara gibi büyük isimlerin de bu denli popülerize edilerek, anlatmaya çalıştıkları şeyden, dünya görüşlerinden gün gün uzaklaşıldığını düşünsem de.. onları her yerde görmek mümkün.. Bu kitabı aynı sebeple biraz göz ardı edilmiş gibi.
Otobiyografi tarzı gibi başlayarak yazarın hayata, topluma, vatana ve en önemlisi savaşa karşı bakış açısını yoğun bir dille anlattığı kitap her sayfada onlarca alıntısıyla tekrar tekrar okunacaklar listemde. 
Antoine de Saint-Exupéry
Stephen King, kendisine yazma rutininin nasıl olduğu sorulduğunda her gün aynı masada, aynı saatlerde, çayı, suyu, müziğiyle günde 3-4 saatte 6 sayfa çıkarabildiğini söylüyor. Bu hesapla 360 sayfa kadar bir kitabı 2 ayda yazabiliyormuş. Çok matematiksel ama bu rutine duyguların en ilginci korku, heyecan, gerilimi nasıl katabiliyor diye merak ederken bir de araya böyle duygusal romanlar serperek bizi daha da şaşırtabiliyor.
Blaze, tam bir yaratılmış suçlu. Ailesi, daha sonra evlatlık verildiği aileleri onu hep bu yola itmiş gibi. Bu da başroldeki kötü adama doya doya öfke duymamızı engelliyor, hatta tam tersi Blaze’e sarılıp, her şeyin yolunda olduğunu söyleme isteği yaratıyor.
Mekan yine, Orhan Kemal’in Çukurova’sı gibi Stephen King’in Maine’i..
Önsözünden sonundaki minik hediye öyküsüne kadar kendisine tekrar hayran bıraktıran bir Kral kitabı.. 
Stephen King
Bir 
Mahir Ünsal Eriş tavsiyesiydi bu kitap.
Çevirmeni iki gözümün çiçeği 
Sabahattin Ali
Önsözü de 
Can Yücel
Yazarını daha önce hiç duymasam da okumak için üç harika neden vardı.
Birinci Dünya Savaşı yılları, faşist Mussolini yönetimi altında ezilen köylülerin başkaldırı çabaları..
Her gün adım adım kaybettiği toprağına, elektriği, suyu, emeğine sahip çıkmaya çalışan bir köy, Fontamara’nın öyküsü..
Kitabı okurken bir yandan da gökyüzünde Elon Musk’ın StarLink uydularını izledim.
Bir yerlerde bizim zihnimizin algılayamayacağı kadar ürkütücü bir şeyler mi oluyordu?
Birileri yıllar önce kurgulayıp hayal ederken bizim tanık olduğumuz ama kendi dünyevi dertlerimizden çok da dahil olamadığımız kozmik olaylar, tabii ki koskoca evrende yalnız olmadığımız gerçeğiyle mi yüzleştiriyordu bizi? 
H. P. Lovecraft
Öncelikle söylemem gereken, bu uygulamada Simin Danişver gibi bir yazarın bu kadar az tanınıp okunması çok üzücü.
Zira kendisi modern İran Edebiyatı’nın kalemi en kuvvetli kadın yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.
Siyavuş’un Ölümü, Şiraz’da varlıklı bir ailenin gözünden 2. Dünya Savaşı yıllarında İran’ın İngiltere
işgaliyle verdiği ayakta kalma mücadelesi.
Hem ailenin, hem de ülkenin içinden geçtiği zorlu mücadeleyi yazar kendi memleketi ve yetiştiği mekan ve zamanı çok güzel gözlemlemiş, akıcı ama üzücü bir dönem romanı yazmış.
Simin Danişver
