Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Okurixblog

''Bugün artık biliyorum, hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz.''
Reklam
''Yaşadığımız anları dondurup cümlelere dökme çabası, çiçekleri kurutup kitap yaprakları arasında ölümsüzleştirmeye benzer.''
''Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.''

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Belki de insan… en büyük utancı… kendine en yakın hissettiklerine karşı duyar.
Şimdi macerayı ilk kez gerçek bedeli olan tehlikeyle ödemek zorunda kaldığında da pintice değerini hesaplamaya başladı. Kaderin şımarttığı, ailesinin nazlı yetiştirdiği, refahtan neredeyse isteklerini yitirmiş bu dayanıksız kadına karşılaştığı ilk sıkıntı bile fazla gelmiş gibiydi.
Reklam
Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.
Tehlikenin doğurduğu korku, içinde tuhaf bir çekim, ürpertici bir haz karıncalanması başlatmıştı bile, bu parmaklarım bir hançerin soğuk ağzına sürmek veya bir namlunun, içinde ölümü barındıran kara ağzına bakmak gibi bir duyguydu. Maceranın ürperticiliği Irene’nin korunmuş yaşamında alışkın olmadığı bir şeydi, bu duygu onu şimdi bir oyun gibi çekiyordu; sinirlerinde harika bir gerilme, kanında elektrikli bir kıvılcımlanma hissediyordu.
Şimdiye kadar hep, varlıklı çevrelerin şen insanları arasında, hareketli bir sosyal ortam içinde, aslında sadece kendisi için yaşamıştı; fakat şimdi, kendi evinde hapis kaldığı şu bir haftadan beri onlardan uzak durmakta zorlanmıyordu, aksine bu avare insanların boş eğlencelerinden tiksinmeye başlamıştı ve ilk kez hissettiği bu güçlü duyguları ister istemez daha önceki eğilimlerinin yüzeyselliğiyle karşılaştırıyordu.
Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir, aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için, umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekinsizdir. Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.
Sakın aşkı tımarhane gardiyanlarına devrettiğimi sanmayın. Kucaklayıcı bir ifadeyle söylersek aşk, hayırlı bir anormalliktir. Bu sebeple toplumsallaşamaz ve kimsenin aşkı kimseninkiyle kıyas kabul etmez.
Reklam
Hegel, “Ciddi bir uğraşı, bir ihtiyaca cevap veren çalışmadır” der.
Beşerî münasebetlerin çöpçatanca düzenlenişi sonucu aşk doğmadan boğulup çöpe gönderiliyor.
Modern zamanlarda aşkı bir oluş değil bir iş gibi gösterip bir nizamnameye tabi kılarak, hayatın bu merkezi tecrübesini bir tüketim vesilesine indirgemek, medyanın görevlerinden biri oldu. Hiçbir zaman kitleselleşmeyen ve konformizmle bağdaşmayan aşk, kitle iletişim araçları tarafından hayvani bir taşkınlığa dönüştürüldü.
Özellikle ‘sevgi’ sözcüğünün 'aşk’ sözcüğü ile aynı anlama geldiğini sananlar, işi sevimsiz kılacaklar. Sevgide, seven ve sevilen ayrımı; yakınlık ifadelerinin ret ettiği mesafe; ayakların yere basmasına gösterilen özen yani dahiyane [ya da delice] bir ihlale fırsat tanımayan nazik kurallar yürürlüktedir. Aşkta ise tutkunun verimli vahşeti, şahsiyetimizi hayati bir çekişmeye kışkırtarak varoluşsal pekişmeyi temin eder.
Kalpte bir kamaşmaya, beyinde parazitlenmeye, gövdede ise karıncalanmaya sebep olan aşkın bir tür delilik olduğu görüşü şairler ve filozoflar arasında yaygındır, çünkü aşk, (kuşkuya yer bırakmayan) kesinlik ve (kuşku yüklü) belirsizlik arasındaki her türlü ayrımı kronik bir biçimde minikleştirir. Belki bu sebeple aşk öteden beri psikanalizin kapak konusu olmuştur. Şairler ve hikaye anlatıcıları da boş durmamış, aşk hakkında öylesine yüksek laflar etmişler ki, birçok insan yükseklik korkusuna kapılmıştır.
180 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.