Babası ölmüş bir karakterin ormana taşınması ve ormanda hayatta kalmak için yaptıklarını bir parça mizahi bir üslupla okuyoruz. Avladığı anne geyiğin yavrusu her ne kadar kovalasa da dönüp dolaşıp yine karakterimiz Doppler ın çadırına geliyor. Sonunda dayanamayıp onu da içeri alıyor ve gerekli gereksiz, mantıklı mantıksız aklına ne gelirse bu yavru geyiğe anlatıyor. Aç kalmamak için evine gizlice girdiği adamın evine güvenlik sistemleri taktırmış olmasından yakınıp, anne geyiği avlamak zorunda kalmış olması da bu muhabbete dahil. Ormanda bisikletle yaptığı kaza sonrası beyninde kaynayan kaos ve gereksiz düşünceler fırtınasının dindiğini fark etmesiyle ormana taşınmaya karar vermesi, süte olan düşkünlüğü sebebiyle yaptığı anlaşmalar, televizyonda her gün savaş haberleri dinlerken, gökyüzünden yağan bombaları izlerken banyo küvetinin nasıl olması gerektiğine karar vermek zorunda olmanın getirmiş olduğu ikiyüzlülük hissi, tuhaf bir şekilde başlayan arkadaşlıklarıyla Doppler çok ilginç bir karakter.
Bongo adını verdiği yavru geyik ile tombala oynayacak kadar tuhaf hareketleri olsa da, karakterimiz yaşamaktan bezdiği için mi ormana taşınıyor yoksa gerçekten yaşamak istediği için mi, bu konu tartışılır. İki seçeneğin de doğru kabul edilebileceğini düşünüyorum.
Kitabı okumak ve karakterin kaos ve yozlaşmaktan zevk alan toplumdan kopuşunu -ki bana kalırsa ormana taşınmadan çok önceleri bu kopuş başlamıştı- okumak çok zevkli ve eğlenceliydi. Yazarın tarzı bana bir parça Murat Menteş i hatırlattı. Kitabı ve yazarın dilini sevdim.