Bauman, kapitalist sistem içindeki dinamikleri çözümleyerek, zenginlerin nasıl daha fazla güç kazandığını ve bu durumun toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Kitap, ekonomik büyüme ve kriz gibi kavramların sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal birer araç olarak nasıl kullanıldığını detaylı bir şekilde açıklıyor.
Bauman eserinde, toplumsal uyanış ve bilinçlenme ihtiyacına vurgu yaparak, insanların bu zorlu düzene nasıl boyun eğdiklerini ve bu durumu sorgulamaya nasıl başladıklarını anlatıyor. Kapitalist sistemin bir tür "zar oyunu" olduğunu ve bireylerin ekonomik zorunluluklar nedeniyle bu düzene katlanmak zorunda kaldığını ifade ediyor. Temel ihtiyaçların bu eşitsiz düzen içinde birer pranga haline geldiğini ve bu nedenle insanların eşitsizliği kabullenmeye itildiğini belirtiyor.
Ayrıca, tüketim toplumunun insanları nasıl etkilediğini ve zenginlerin bu tüketim kültürünü nasıl manipüle ettiğini ele alarak, modern yaşamın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini de değerlendiriyor.
"Descartes'a göre, düşünen varlıklar olan biz, birer özneyiz. Diğer varlıklar ise düşüncemizin nesnesi olan şeyler. Dolayısıyla, özne ile nesne arasında, düşünen "ego” ile egonun düşündüğü şey arasında önemli bir fark ve aşılamaz boşluk bulunmaktadır."
"Her şey olduğu gibi kalırsa, değişim için neredeyse hiç umut veya ihtimal yok... Gerçekçi bir açıdan bakacak olursak, eşitsizlikler sürecek ve ulus devletler bunları
meşrulaştırmaya devam edecek gibi görünüyor."
"Dünyanın hemen her yerinde eşitsizlik hızlı bir şekilde büyüyor; zenginler, özellikle de çok zengin olanlar varlıklarına varlık katarken; fakirler, özellikle de çok fakir olanlar daha da fakirleşiyor. Günümüzde eşitsizlik kendi mantığı ve momentumuyla derinleşmeye devam ediyor."
"En süslü, en cicili, en alacalı giysiyi sırtına geçiren, herkesten daha çok saygınlık kazandığını sanıyor. Bilmiyor ki, bu giysiler pekâlâ bir eşeğe de yaraşır, ama saygınlık kazandırmaz eşeğe."
"Ama bugünküler laf getirip götürmek, insanların arasını açmak, küfür etmek, kara çalmakla, kusurları, ayıpları, suçları, üstelik de herkesin gözü önünde sayıp dökmekle, dürüst insanları kandırıp kötü yola itmekle öldürüyorlar vakitlerini."
Serinin birinci kitabı (Bozkurtların Ölümü) kadar olmasa da güzel bir eser. İlk kitaptaki gibi kahramanlık ve savaşçılık konularını içermekle beraber, ayrıca bu eserde aşk konusu üzerinde de durulmuş. Duygusal yönü ağır basan bir kurgusu var.
Hüseyin Nihal Atsız'ın "Bozkurtların Ölümü" romanı, Türk milliyetçiliği ideolojisinin edebiyat tarihimizde yer tutan kıymetli bir eseridir. Roman, Türk tarihine, kültürüne ve milli değerlerine vurgu yapmakta ve okuyucuyu yüzlerce yıl öteye götürerek Ötüken'de hakim olan Türk töresini, tüm canlılığı ile hissetmesini